Bilinç dışına teslim olma üzerine…
Yazar: Duygu KocabaylıoğluÇekya sinemasının medarı iftiharı Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali’nde prömiyerini yaptıktan sonra evine En İyi Erkek Oyuncu ve FIPRESCI Ödülü ile dönen, İskandinavya yapımı "Hipnoz" (2023), MUBI Türkiye platformundan Ağustos ayı itibariyle yerini aldı. Ülkemizde 43. İstanbul Fİlm Festivali’nin Genç Ustalar bölümünde gösterilen yapımın yönetmeni, gerçekten genç bir isim diyebileceğimiz İsveçli sinemacı Ernst De Geer.
Hipnoz öncesinde çektiği kısa filmlerle, özellikle “The Culture” (2019) ile adını duyuran Ernst De Geer, ilk uzun metrajlı projesinde, “insan psikolojisinin dehlizlerine çaktırmadan inmek ve oradaki bastırılmış duyguları fiziki düzleme çıkarmak” gibi meşakkatli bir işin altına giriyor.
Andre (Herbert Nordrum) ve Vera (Asta Kamma August) , kadın sağlığına odaklanan bir uygulama geliştiren genç ve girişimci bir çifttir. Uygulamalarını prestijli bir yarışmada sunma şansı elde ederler. Öte yandan Vera, sigara bağımlılığından kurtulmaya çalışıyordur ve yeni bir adım olarak, Andre pek bu işe sıcak yaklaşmasa da, sigarayı bırakmak için hipnoterapi yöntemini dener. Başta ne olup bittiğini pek anlamasa da terapi bir açıdan etkili olur ve Vera tüm sosyal çekincelerinden arınır. Zira kısa süre sonra Vera’nın davranışları değişmeye başlar; sanki o eski Vera gitmiş ve Andre’nin tanıyamadığı yeni bir kadın yerine gelmiştir. Yatırımcılara yapılacak pitching sunumu öncesi Andre, Vera’nın öngörülemeyen tavırları karşısında şaşkına döner, giderek daha fazla gerilir ve nihayet paniğe kapılarak kendisi de saçmalar…
Ernst De Geer bu beyaz yaka Avrupalı hikayesinde içimizdeki hayvanın, yani id’in kontrolümüzden çıkarak sosyal hayata karışmaya kalktığında ortaya çıkabilecek senaryoları ve toplumsal etkileşimleri beyazperdeye taşımayı hedefliyor. Şüphesiz ki bu ilk kez karşılaştığımız bir tema değil.
Onun kadar ekstremleşmese de zihnimize bir başka İsveçli sinemacı Ruben Östlund’un yakın dönem kültü The Square (Kare/2017) filmini getiren Hipnoz, kendi öyküsünün ana çerçevesini 2 günlük bir tech-yazılım zirvesi gibi “creme caramel” bir atmosfere oturtuyor. Ve Vera’nın kendisi fark etmeden dışarı saldığı id’inin böylesi bir ortamda sergilediği çocuksu hareketler, kontrolsüz duygular, dışavurumlar ve hatta reddedişler ile hikayenin ilerleyişini seyrediyoruz.
İşin bir de, karşı taraf Andre boyutu var. Öyle ki Herbert Nordrum’a sergilediği performans ile birden çok En İyi Erkek Oyuncu ödülü getiren Andre karakteri, Vera’nın kontrolsüz id’ini dahil oldukları kritik sosyal ortamda dizginlemeye çalışıyor. Andre, Vera id’i ile beraber uçurumdan aşağıya kayarken yanında kendisini ve şirketlerini de beraber sürüklemesin diye çırpınan Mevlam pozisyonunda adeta. Filmin ikinci yarısının sonuna doğru yaptığı hamle woke culture tarafından zinhar onaylanmayacak olsa da, finalde kendisi de “id öyle olmaz böyle olur!” diyerek seyirciye bir tokat sallamaktan geri kalmıyor.
Nihayetinde yönetmen De Geer, senarist Mads Stegger ile beraber kaleme aldığı senaryoda, toplumsal normlar ile bireysel iç çekişmelerin çatışmasını, mizahi ve eleştirel bir bakış açını da kullanarak seyirciye yer yer rahatsız edici bir deneyim sunmayı amaçlıyor. Bu bağlamda bilinç dışını ve kontrolsüz dürtüleri ön plana çıkaran 'Hipnoz' filmi, sosyal maskeleri düşürmeyi de hedefliyor. Tabii finalde bunu karakterlerinin çıkarları açısından ne kadar gerçekleştirebildiğini tartmak seyirciye kalmış.
Oyunculuklar açısından, her ne kadar ödülleri Nordrum hanesine yazdırmış gibi görünse de, bu zorlu Vera karakterinde tüm yük Asta Kamma August’un sırtında. Bu açıdan bakıldığında performansı dikkat çekici olan August karakterin içsel karmaşasını seyirciye ikna edici biçimde yansıtıyor. Özellikle hipnoz seansı öncesi ön görüşmedeki gerginlliği ve “başkalarının benden beklediğini düşündüğüm kararları veriyorum” cümlesi aslında tüm filmin özünü içeriyor. Hipnoz seansında olanlar oluyor ve Vera bir anda kendi kararlarını almaya, kendi sözlerini dile getirmeye başlıyor. August bu genç kadının içindeki tüm ikilemleri ve gerilimleri yetkin biçimde beyazperdeye yansıtmayı başarıyor.
Uzun lafın kısası, farklı konusu ve iyi oyunculukları ile Hipnoz seyredilesi bir yeni dönem İskandinav sineması örneği olarak karşımızda. MUBi platformundan yayında; festival sineması tadını özleyenlere tavsiye olunur.