Biraz Komik, Biraz Gergin
Yazar: Onur KırşavoğluCameron Cairnes ve Colin Cairnes’in birlikte yazıp yönettiği, Stephen King’den övgüler, eleştirmenlerden yüksek puanlar alan ve son dönemde adından sıkça söz ettiren Late Night with The Devil (Şeytanla Bir Gece), İstanbul Film Festivali’nin ardından genel vizyonla karşımızda. Reytingleri düşen bir TV sunucusunun eski gücüne ulaşmak için özel bir bölüm yayınlamaya karar vermesi üzerinden ilerleyen hikaye, okültizm ve doğaüstü bakış açısı sosuyla harmanlanan başarılı bir korku/gerilim filmi. David Dastmalchian, Laura Gordon, Ian Bliss, Fayssal Bazzi, Rhys Auteri ve Ingrid Torelli’nin başlıca rolleri üstlendiği film, prodüksiyon tasarımı ve sinematografi gibi teknik özelliklerin yetkinliğiyle de geçer not almayı başarıyor.
Jack Delroy, bir dönem zirveye oynasa da hayalini tam olarak gerçekleştirememiş ve geldiği noktada reytingleri hızla düştüğünden işini kaybetmekle karşı karşıya kalan bir TV sunucusu/talk-show programcısıdır. Gücünü geri kazanmak ve yeni kontrat almak için bir program tasarlar. Cadılar Bayramı konseptli programda, ölülerle iletişime geçtiğini söyleyen bir medyum, şeytanla bağı olan genç bir kadını tedavi eden yazar bir parapsikolog ve hipnoz yeteneği olan gergin, şüpheci bir misafir yer alır. Program, eğlenceli ve merak uyandırıcı başladıktan sonra çığırından çıkar. Cairnes Kardeşler, ilk olarak medya eleştirisiyle hikayeye başlar. Özellikle, Amerikan TV tarihinde önemli yer tutan ve hala en çok izlenen yapımları barındıran gece şovları, Cairnes Kardeşler tarafından uğruna her şeyin mübah olduğu programlar olarak anılır. Öyle ki, onlarca kişi hipnoz olduğunda, bir genç kadının içinden şeytan çıktığında ve ve ilk konuk programı adeta kan kusarak terk ettiğinde bile akış devam eder. Uyarılar ve diğer etkenler asla geri dönüşü sağlamaz. Şov devam eder ve izleyicilerin tepkileri arttıkça yapımcı ve sunucu sadece haz duyar. Bu da medya eleştirisi, ders olarak okutulan Network ya da Requiem for a Dream gibi başyapıtları akla getirir.
Dastmalchian’ın zaten iyi bildiğimiz karakteristik yüzü ve ekran duruşu, bu filmde en yüksek mertebesine ulaşmış. Hem sunucu olarak yarattığı mimikler, hem işler sarpa sarmaya başladığında büründüğü hal ve şeytana ruhunu satma noktasındaki hırsları tam anlamıyla izleyiciye geçiyor ve her durumu kusursuza yakın bir şekilde peliküle yansıtıyor. Bu noktada, karakter olarak baktığımızda ve şeytana ruhu satacak hırsı ele aldığımızda Şeytanın Avukatı filmi akıllara gelebilir. Keanu Reeves’in canlandırdığı Kevin Lomax de 1 numara olmak için aynı sonuçlara hazırdı. Elbette bu filmin retro ve kitsch havası, 70’lere olan göndermeleri, kara komediye göz kırpan anları ve finale giden yolda geçirdiği evrim bir drama ile kıyas kabul etmeyecek yaratıcılıkta. Bir belgesel anlatısıyla başlayan, kamera arkası görüntüleri de barındıran kısımlar ise bu yaratıcılık konusunda en güzel sahneleri barındırıyor. Korkuseverler tarafından filmin puan düşürücü yanı ise, medya eleştirisi ve karakterler üzerinde fazla duraksayan hikayenin korku ögeleriyle (beden ele geçirme, parapsikoloji, ölülerle iletişime geçme) az ilgilenip, bu olguları hızlıca tüketmesi. Bu film, daha ziyade bir popüler kültür ironisi barındırıyor.
Late Night with the Devil’ın en iyi yönlerinden biri tamamen korkunç olmaması ve yine tamamen komik olmaması. Bol hicivli ama her an her şeyin olabileceği yönünde tekinsiz bir atmosferi de var. Bazen bir karakteri fazla karikatürize bulup, komediye doğru hızlıca yol alacak gibi düşünüyor, bazen de ortamın donukluğuyla biraz geriliyor ve korkuya yelken açıyoruz. Hangisini daha yoğun hissedersek hissedelim, sonuç hanesini başarılı ve yaratıcı bir noktada oluşturuyoruz. Filmin özellikleri bununla da bitmiyor. Her şeyden ayrı olarak, Late Night with Devil, çok iyi kurgulanmış bir tek mekan filmi. Bu konuda makul süresi ve talk-show/kamera arkası arasında gidip gelen başarılı temposu başarıyı katmerliyor. Büyük bir çoğunluk filmin finalinde irtifa kaybettiğini ve güzel bir son nokta koyamadığını düşünecektir. Bu noktada birçok farklı teoriyi de yıllar geçtikçe okuyacağımızdan eminim. Zaten bu teoriler üzerinden beğeni de şekillenecektir. Şeytana ruhunu satan bir adam mı izledik? Yoksa her şey bir tiyatro muydu? Ya da izlediklerimiz tamamen sunucunun kafasında kurdukları mıydı? Buna siz karar verin. Şimdiden iyi seyirler…