Senaryosunu da, Daley Pearson'ın geliştirdiği ana fikirden uyarlayarak Bill Hinzman ile beraber kaleme alan Avustralyalı sinemacı biraderlerden Danny Philippou'nun yazdığı ve ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çeken kardeşi Michael Philippou ile birlikte yönetmen koltuğunda da oturmakta olduğu "Talk to Me"; bir grup gencin tanık oldukları, doğaüstü olaylar zinciriyle şekillenen...
"Olmuş" diyebileceğimiz, şahane bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
Paranın cambazı usta yapımcılar Jason Blum ve James Wan tarzındaki...
4.5 milyon dolarlık son derece mütevazı bir bütçeyle çekilerek; brüt 67.1 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşılmış olan, bu bağımsız (indie) Avustralya filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Kalabalık bir ev partisinde Cole (Ari McCarthy), telefonuyla sürekli mesaj atmakta olduğu...
Ama...
Kendisinden bir türlü yanıt alamadığı ve "filmin geride kalanına damgasını vuracak olan" kardeşi Duckett'ı (Sunny Johnson) aramaktadır...
***
Sorduğu Tyson (Hamish Phillips) ile Peck (Kit Erhart-Bruce), Duckett'ı görmemiş olsalar da...
Fiona (Sarah Brokensha) Cole'ü, Jayden'ın (Jayden Davidson) odasının önüne gönderir...
Yoksa kesinlikle polis çağırılacaktır...
***
Kendini içeriye kilitlemiş olan Duckett'ı Cole ancak...
Odanın kapısını kırmak suretiyle dışarıya çıkartabilecektir...
***
Çıkartır çıkartmaz da Cole...
Perişan haldeki kardeşinin fotoğrafını çekenleri engellemeye çalışırken...
Duckett...
Elindeki bıçağıyla önce ağabeyini yaralayacak, ardında da kendi kafasına saplayarak intihar edecektir...
***
Bu arada...
On yedi yaşındaki Mia (Sophie Wilde), annesi Rhea'nın (Alexandria Steffensen)...
Kullandığı aşırı dozdaki uyku hapından ölümünün ikinci yıldönümü anmasında...
Babası Max'in (Marcus Johnson) yönlendirmesiyle, halası Lee (Kidaan Zelleke) ile geleceğe ilişkin planlarını konuşmaktadır...
Daha da doğrusu Lee yeğenine, konuya dair sorular yöneltmektedir...
***
Derken...
Akşam olup da gün karardığında...
Mia'ya, kendisini almasını isteyen Riley'den (Joe Bird) bir telefon gelir...
Zira ablası Jade (Alexandra Jensen)...
Ne yazık ki, o işi atlamıştır...
***
Hemencecik giderek kendisini alan Mia ile Riley...
Dönüş yolundaki asfaltın ortasında, bir başka aracın çarparak yaraladığı bir kangurunun...
Sızlanarak, can çekişmekte olduğunu görürler...
***
Riley Mia'dan, ağlamakta olan kanguruyu ezerek...
Acısına son vermesini istese de...
Mia'nın yüreği buna elvermez ve yaralı kanguruyu pas geçerek...
Riley'in evine doğru yollarına devam ederler...
***
Vardıklarında da...
Mia'nın en has arkadaşı olan Jade...
Köpeği Cookie ile birlikte...
Telefonundaki videolara takılmaktadır...
***
Çok geçmez...
Riley ile Jade'in anneleri Sue'da (Miranda Otto) çıkıp gelir...
Ve...
Mia'dan...
Annesi Rhea'nın anmasına katılamadığı için özür diler...
***
Neyse...
Günün yorgunluğu sebebiyle Sue, yatmaya hazırlanırken...
Mia, Jade ve Riley...
Geceye akmak niyetindedirler...
***
Tercih edecekleri yegane mekan da...
Joss'ın (Chris Alosio) ev sahipliğini üstlendiği, tamamını gençlerin doldurduğu bir evdir...
Ki...
Hem Mia'nın hem de Jade'in yanık oldukları...
Jade'in erkek arkadaşı Daniel'da (Otis Dhanji) orada olacaktır...
***
Uzatmayalım...
Konuk listesi tamamlanır tamamlanmaz da sıra...
Gecenin oyununa gelir...
***
Elindeki çantadan, nereden geldiği bilinmeyen mumyalanmış kesik bir eli çıkartması beklenen Hayley (Zoe Terakes); Joss'ın da yardımıyla, gönüllü olan Mia'yı karşılarındaki koltuğa sıkı sıkıya bağlar...
Oyunun kuralına göre...
El tutularak "Benimle konuş..." denilip, eli tutan kişinin; bir ruhla iletişim kurması...
Ardından da...
"Seni içeriye aldım..." denilerek de aynı ruhun, kişiye sahip olması sağlanacaktır...
Fakat...
Ruhun, kişiye kalıcı olarak bağlı kalmaması için sürecin; doksan saniyeyi aşması gerekmektedir...
***
Bunun için de...
Oyunu başlatmak için yakılan bir mumun, üflenerek söndürülmesi yeterli olacaktır...
***
Bu bağlamda da Mia...
Eli tutup, "Benimle konuş..." der demez...
Ürkütücü bir adamın (Robin Northover) görüntüsüyle karşı karşıya kalır...
***
Böylelikle de...
Korkan Mia, "Seni içeriye aldım..." demeye fırsat bulamadığı için süreç tamamlanamaz...
***
O sebeple de Mia...
Herkesin eli, telefonlarının kamerasındayken, süreci yeniden başlatır...
***
Bir başka korkunç suratlı bir ölü (Frances Cassar) ve onun ruhuyla yüz yüze gelmesine rağmen Mia'nın "inanılmaz" bulduğu bu deneyim...
Ruhun kendisini hedef alması nedeniyle, Riley'i tedirgin etmiştir...
Hatta...
O kadar ki, evde kendi odasında...
Tek başına yatmaya, cesaret edemez hale gelmiştir...
***
O yüzden de Riley...
Babası Max ile yaşamak yerine, arkadaşı Jade'in evinde kalmayı yeğleyen Mia'nın yanında takılacaktır...
Çünkü ablası Riley'i, anında tersleyerek odasından kovmuştur...
***
Ertesi sabah...
Bir gece önceki mumyalı el şovundan etkilenmiş olan Jade...
Hayley'den, o gece de Daniel için aynı oyunu organize etmesini ister...
***
Ama...
Bu kez Joss'ın evi değil de, annesi saat 21:00'de işe gideceği için bizzat Jade'in evi kullanılacak...
Ve...
Hayley, saat 23:00'de bir partiye katılacağı için de erkenden bitirilecektir...
***
Yalnız o geceki kadro...
Mia, Jade, Riley, (Riley'in Cookie kadar kötü kokan kankası) James, Daniel, Joss, Hayley ve elbette Cookie ile sınırlıdır...
***
Nihayet...
Beklenen an gelir ve mumyanın elini tutarak sihirli sözleri tekrarlayacak olan Daniel, koltuğa bağlanarak oturtulur...
Çok berbat bir doksan saniye geçiren Daniel, sinirlenerek odayı terk eder etmez de...
Riley dışında kalan hemen herkes de..
El ile temas kurmak için sıraya girerler...
***
Tabii...
Bunun haricinde kalmayı içine sindiremeyen Riley...
Ablası Jade'in tüm itirazlarına karşın, Mia'nın desteği sayesinde...
Elli saniyeliğine olması planlanan...
Ancak Mia'nın annesine olan takıntısı ve onun yol açtığı bencilliği yüzünden ziyadesiyle uzatılarak...
Kendisine, dehşetengiz anlar yaşatacak bir ruh ile beraber olacaktır...
Dakika 40...
***
Mia'nın ergenlik hezeyanlarının ortalığı kasıp kavurmaya devam edeceği filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran, 55 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,