Fırsatları Kaçıran Bir Cambaz…
Yazar: Gizem Şimşek KayaC2 Motion Picture Group, Oddfellows Entertainment, Range Media Partners, Saturn Films ve Traffic. ortak yapımcılığında çekilen Longlegs, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Cambaz, filminin yönetmen koltuğunda The Blackcoat's Daughter (2015), I Am the Pretty Thing That Lives in the House (2016), Gretel & Hansel (2020) gibi filmlerin de yönetmenliğini yapmış olan Oz Perkins oturuyor. Senaryosunu da yönetmen Perkins’in kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini Andres Arochi üstlenmiş. Müzikleri Elvis Perkins tarafından yapılan filmin oyuncu kadrosunda ise Maika Monroe, Nicolas Cage, Blair Underwood, Alicia Witt, Michelle Choi-Lee, Dakota Daulby, Kiernan Shipka, Lauren Acala gibi isimler bulunuyor.
Filmin konusunu, bir türlü yakalanamayan ve gizemli metotlarıyla birçok insanın ölümünden sorumlu olan bir seri katili yakalamaya çalışan FBI ajanı Lee Harker'ın tüyler ürpertici soruşturma süreci oluşturuyor. Yetenekli ama tecrübesiz FBI Ajanı Lee Harker, yakalanması zor bir seri katilin çözülmemiş davasına atanır. Beklenmedik gelişmelerle gizli kanıtlar gün yüzüne çıkarken, Harker acımasız katille kişisel bir bağının olduğunu keşfeder. Başka bir masum ailenin hayatına mal olmadan önce onu durdurabilmesi için zamana karşı bir mücadeleye girişecektir.
Çekimleri ve sinematografisi başarılı olan, gerilim atmosferi de fazlasıyla iyi kurulan filmin oyuncularının performansları da oldukça başarılı. Karla kaplı tarlalar, açık kapılar gibi unsurlar korkuyu tetikleyici unsurlar olarak aralara serpiştiriliyor. Haliyle yavaş yavaş izleyiciyi filme çeken bir havaya sahip olan film, doruk noktasının ardından maalesef tepetaklak bir biçimde düşüşe geçiyor. Akıllarda yer eden The Silence of The Lambs (1991) ya da Se7en (1995) gibi seri katil filmlerine öykünse de bu filmlerin arasına katılmayı da bu bağlamda elinden kaçırıyor.
Lee Harker karakterinin insanlara karşı olan soğuk tavrı, kendini bulunduğu ortama adapte edemeyişindeki çaresizlikleri oldukça iyi bir biçimde izleyicilere yansıyor. Filmin sorunu ise bu denli iyi bir gerilim atmosferi yaratılabilmesine karşın, olay örgüsünün tahmin edilebilir bir şekilde ilerlemesi ve herhangi bir sürpriz içermeyen şekilde finale ulaşması. İyi bir biçimde yaratılmış karakterlerin adeta basiretleri bağlanmışçasına, daha birkaç sahne önce gördükleri olaylarla bağlantı kuramayarak tuzağa sürüklenmeleri, bir süre sonra izleyicilerin bu karakterlerle kurdukları özdeşleşimin parçalanmasına neden oluyor.
Longlegs adlı seri katili canlandıran Nicolas Cage son dönemdeki en başarılı performanslarından birini sergilerken, yüzüne takılmış olan maske ile adeta Mrs. Doubtfire (1993)’a benzemesi ise karakteri ciddiye almayı zorlaştırıyor. Seri katilin motivasyonunun nedenine değinilmemesi de izleyicilerin salondan tatmin olmamış şekilde çıkmalarına yol açacak olan başka bir sorun. Bütün bunlara bakıldığında, eksik yanlar giderildiğinde oldukça başarılı olacak bir film çekilme fırsatının, sanki aceleye getirilmişçesine elden kaçırıldığı da görülebiliyor.
Sonuç olarak Longlegs; sinematografisi ve kurmuş olduğu gerilim atmosferiyle başarılı olan ancak finalinde izleyicileri tatmin etmeyi elinden kaçıran orta halli bir film olmaktan kurtulamıyor.