Hesabım
    İstanbul İçin Son Çağrı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    İstanbul İçin Son Çağrı

    Kadınlar için son çağrı

    Yazar: Tugce Madayanti ŞEN

    İstanbul İçin Son Çağrı” filminin sabit temalarından biri zamandı. İstanbul’dan New York’a giderken havaalanında tesadüfen karşılaşan Serin ve Mehmet’in New York'ta geçirdikleri bir gece ile umut verici bir şekilde başladı film. Hayatlarını değiştirecek kararlar almaları için sadece saatleri olan bir çift ile tanıştığımızı düşündük haklı olarak başlangıçta. Farklı hikaye duraklarında deneyimler yaşadıkları ama daha eğlenme odaklı dolandıkları New York sokaklarında geçirdiğimiz süre boyunca da bu umut bir nebze olsun kendini korudu.

    Keyzer Söze’lemek

    Gece bitti ve mantıken hayatlarında ne istediklerini anlamaları için birbirlerine yardım etmeleri, kendilerini daha fazla seçeneklerle karşı karşıya bulmaları hatta birbirlerinin hayatlarını etkilemeleri gerekirken bambaşka bir yola saptı hikaye. Hadi diyelim orijinal geldi böylesi bir fikir ve tercih edildi. Bu yön değiştirme yani aslında “gerçekte olanın seyirciye sunulduğu an” diyebileceğimiz o mühim zirvenin kurgusu o kadar afallamış ve acemice gerçekleştirilmişti ki biraz utandım açıkçası. Sadece kurguda da değildi sıkıntı.

    Anlatının neye evrileceğini çok erken açığa çıkaran unsurlar arasında zayıf oyunculuklar ve güçsüz diyaloglar da vardı. Beren Saat’in doğal olmak için kıvranan oyunculuğundaki mimikleri çok önceden gösterdi dikkatli seyirciye olacakları. Benim fark edişim filmin ilk beş dakikası içinde gerçekleştiğinden dolayı ise canım sıkılmadı değil. Anlayacağınız  senaristlerimiz ve oyuncularımız seyirciyi “Keyzer Söze’lemek” için henüz hazır değil.

    Tür karışıklığı

    Şimdi sürpriz kaçırmamak için daha fazla ayrıntı vermek istemediğimden, bu yön değiştirmenin öncesine, New York’taki o geceye dönelim. Dediğim gibi büyümeyle ilgili güzel bir hikaye anlatacakmış gibi yapan filmde, karakterlerin hayatlarında kaçırdıklarına inandıkları şeyin ne olduğunu zeki ve içten diyaloglarla bizlere aktarmaları beklenirken, ikilinin marijuana içip, sarhoş olup dağıtmak gibi büyük bir iştah içinde olduklarını izledik. Geleceklerine dair böylesi hayati bir gecede, zaman akıp giderken, bu çeşit bir açlığı bastırmaları gerektiğine kanaat getirmiş olacaklar ki ellerindeki zamanı har vurup savurdular bana kalırsa. Ve o anlarda da film tür olarak romantik dram ve romantik komedi arasında gidip geldi. Ne birbirleri ile ilgili yeni bir şey öğrendiler ne de kendileri ile ilgili bir şeyin farkına vardılar. Neden bu oyunun içinde olduğumuz ise hiç anlamlı gelmedi. Senaryo nedenlerini ilerleyen dakikalarda her ne kadar açıkladığını zannetse de inandırıcılığı bana yetersiz geldi. Bu filmi üç bölüme ayırırsak; derinleşecekmiş davranan romantik dram başlangıcı, modern yerli film gövdesi ve klişe romantik komedi tür finali. “İstanbul İçin Son Çağrı” filminin ilk kısmına fazla benzerlik taşıyan bir film var; “Before We Go”. Prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapmış olan bu başarılı film türün tipik özelliği olan diyalog odaklı hikaye anlatma yöntemini içeriyordu. Filmde trompetçi Nick Vaughan'ın (Chris Evans) ile sanat danışmanı Brooke Dalton'un (Alice Eve) gece trenini kaçırmasıyla geceyi şehir ile birlikte geçiriyordu bu ikili. Bizim filmde de Mehmet’in müzisyen, Serin’in sanatçı-tasarımcı olması dahi benzerlik göstermekte.

    Kadınlar dikkat

    Bir an olsun “Before We Go” filmi ile “İstanbul İçin Son Çağrı” filminin benzerliğini göz ardı edelim. Bu filmden de etkilendiniz ve orijinal başka bir fikir bularak yeni bir senaryo ortaya çıkararak hikayenizi evlilik ve boşanma dramına yönlendirdiniz. Peki bu meşakkatli konu birkaç flashback sahnesi ile kadını ve erkeği hiç tanımadan ele alınabilecek başlıklar mı? Ingmar Bergman’ın ‘Bir Evlilikten Manzaralar’, Robert Benton’ın ‘Kramer Kramer’a Karşı’, Noah Baumbach’ın ‘Marriage Story’sini izlemiş seyirciye biraz haksızlık oldu bu konunun bu denli yüzeysel ele alınması. “İstanbul İçin Son Çağrı” filminde evliliğin neden yürüdüğü ve yürümediğinin sebepleri hiçbir şekilde derinleştirilmemekteydi. Ve bunun ışığında aşk temsilleri üzerine de kafa yorulmamıştı. Yüceltilen evlilik öncesi tutkunun sonsuza kadar süreceğinin gerçekçi olmayan beklentisi ile evliliğin, aşkın ve tutkunun yapısını sorgular nitelikte bir yaklaşıma ise diyaloglarda dahi hiç yer verilmemişti. Toplumsal açıdan daha da önemli bir sorun var aslında bu filmin finalindeki mesaj ile. Bu yüzden evlilik ve boşanmayı konu alan filmlerdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliği, hegemonik erkeklik, kadın mağduriyeti, erkeğin mağdur gösterilme çabası üzerinden toplumsal cinsiyet eşitsizliğini tartışmaya devam ettiğimiz bu yıllarda, kadının mücadelesinden vazgeçerek, kendi hayallerini bir bavula sıkıştırıp sevdiceği erkeğin kollarına koşmasının bir yanlışa zemin hazırladığını tespit etmemiz gerekli. Sevgili kadınlar, siz siz olun göz boyayan, gösterişli sunuşlarla yanlış yönlendirilmelere gardınızı iyi alın. Onlar üzerinize PR’larla, fan ordularıyla gelecektir. Her ne kadar sinema gerçek malzeme ile kurmaca bir dünya yaratır olsa da gerçek hayatınızdan siz sorumlusunuz; eşiniz, sevgiliniz, partneriniz değil.

     

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top