Senaryosunu, arka kapağındaki kitap tanıtımında, "Dört kadın ve bir adam. Kadınlardan en alımlısı ona ihanet etti; en zengini ondan çetrefil bir bilmece çözmesini istedi; en kurnazı labirentten çıkışı gösterdi; en seveceni ise hayatını hiç olmadığı kadar güzelleştirdi…" yazılı olan aynı isimli kendi romanından Mehmet Eroğlu'nun Damla Serim ile birlikte uyarlayarak kaleme aldıkları ve yönetmen koltuğunda da Uluç Bayraktar'ın oturmakta olduğu "İyi Adamın 10 Günü"; gizemini sonuna karar koruyan, gerilim dozu yüksek bir polisiye olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz...
Bir başka başarılı Mehmet Eroğlu romanı uyarlaması olan "9,75"de de (2020) işbirliği yapan senaristler Damla Serim ile Mehmet Eroğlu ve başrol oyuncusu Nejat İşler ile yönetmen Uluç Bayraktar'ın; ortaklıklarını devam ettirdikleri, pırıl pırıl parlayan bu Netflix filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Film, bir cinayet ve öldürülen kişinin cesedinin gizlice gömülüp; cinayette kullanılan bıçağın da saklanıldığı sahneler ile başlar...
***
- 1. Gün -
Öğlen saat 12:00...
Alışkanlık haline getirmiş olduğu gibi Sadık (Nejat İşler), yine günlük kıyafetleriyle uyumaktayken; bir yandan telaşlı bir biçimde evinin kapısı çalınırken diğer yandan da telefonla kendisini, saat 14:00'te yanına uğramasını söyleyecek olan avukat Maide (Esra Ronabar) aramaktadır...
"Alacaklı" edasıyla kapıyı ısrarla çalmaya devam eden ise, kendisine "abi" ve "sen dünyanın en iyi adamısın" diye hitap edip suratına öpücükler konduran genç hayat kadını Fatoş'tur (İlayda Alişan)...
Ve...
Fatoş'un tek derdi de...
Ev sahibi Cemile'nin, evi boşaltması için kendisine göndermiş olduğu tebligata; Sadık'ın bir cevap yazmasıdır...
Zira Fatoş Sadık'ın, karısı Rezzan'ın (Nur Fettahoğlu) suçunu üstlenip hapse girdiğinde; çalışma ruhsatı da iptal edilmiş olan bir avukat olduğunu bilmektedir...
***
Derken...
Randevulaştıkları saatte Sadık, lüks bir plazanın üst katlarında yer alan Maide'nin ofisindedir...
Konuya gelince...
Maide'nin yeni doğurduğu ikizlerine bakmakta olan Yeter (Mebrure Yağmur Anaz) isimli yardımcı kadının, yine Maide'nin kuaför Kibar Hayroş'un (Yurdaer Okur) yanına çırak olarak yerleştirdiği oğlu Tevfik (Ata Artman); bir aydır kayıptır ve şimdi de...
Robert Altman'ın "The Long Goodbye" (1973) isimli filmindeki Özel Dedektif Philip Marlowe (Elliott Gould) karakterine takıntılı olan Sadık'tan, polisin de bir çözüm bulamadığı bu olayın peşine düşmesini istemektedir...
Karşılığında da, Sadık'a 5 bin TL ödeyecektir...
Amaç da...
Her ne kadar çocuk bulunamayacak olsa da...
En azından, ilgileniyormuş gibi yapılarak Yeter'in işi bırakarak gitmesinin önüne geçilmesidir...
***
Bu bağlamda da...
Maide Sadık'a, ihtiyacı olduğunda araması için; kendisine iyilik borcu olan Komiser Şevket Gökkır'ın kartvizitini verir ve aşağıda kendisini bekleyen şoförü Hüseyin ile birlikte kendi evine gönderir...
***
An itibarıyla...
Maide'nin evine varan Sadık'ın ilk hamlesi de, annesi Yeter ile görüşerek; Tevfik hakkında bilgi almak olacaktır...
Ancak Sadık...
Tevfik'in, kendi kendine Pınar adını takmış olan lise öğrencisi kız kardeşi Hatice'den (İlayda Akdoğan) alacağı; Perşembe geceleri yapılan check-up partilerine ilişkin malumat, daha da bir faydalı olacaktır...
***
Neyse...
İkram edilen çöreğini yiyip sigarasını da tüttüren Sadık, gitmek üzere kalkıp da kapıya yaklaştığında; "Ne olur, oğlumu bul..." diyerek kendisine yalvaran Yeter, kolundan sıyırarak çıkardığı altın bileziğini de verir...
***
Dışarıya adımını attığında da Sadık...
Biraz önce arkadaşlarıyla ne dersi çalışacağını sorduğunda, kendisinden "beden eğitimi" yanıtını aldığı Hatice'nin; kendisinden yirmi altı yaş büyük olan Maide'nin kocası Macit'in (Barış Falay) otomobiline binmekte olduğunu görür...
***
Çevirdiği bir taksiyle peşlerine düştüğünde de Sadık...
Macit ile Hatice soluğu, Macit'in garsoniyer olarak kullandığı apartman dairesinde alırlar...
İşlerini bitirip de indiklerinde, Sadık Hatice'yi daha da fazla konuşturmaya çalışsa da; pek de bir netice elde edemez...
***
Hava iyice kararmaya başladığında...
Sadık'ın güzergahındaki mekan, kapısını; elektrik saatinin üzerindeki anahtarla açıp içeriye gireceği tiyatro sanatçısı Meral Çimen'in (Şenay Gürler) evi olacaktır...
Sakın yanlış anlaşılmasın...
Sadık, İstanbul'u terk edip Eskişehir'e yerleşmeyi kafasına koymuş olan ve oraya kendisini de davet eden Meral ile; sadece yatağı ile köpeğinin sevgisini paylaşmaktadır...
Çünkü aralarındaki seks ilişkisine, son noktayı iki sene önce koymuşlardır...
***
- 2. Gün -
Ertesi sabah...
Gözünü Meral'in evinde açarak, her sabah olduğu şekilde buzdolabından çıkardığı sütünü şişeden içen Sadık; Hayroş'un kuaför dükkanına uğrayarak, hem onunla hem de çalışanlardan Ali (Emrecan Karakurum) ile de sohbet eder...
Bir şey görüp duyduğunda yahut da hatırladığında, kendisine telefon açması için numarası ile devamının geleceğini de belirttiği parayı eline sıkıştırdığı Ali'den; Tevfik'in, biraz ilerideki Simge Eczanesi'ne sıklıkla uğradığı bilgisini de alır...
***
Çok geçmez...
Sadık, Simge Eczanesi çalışanı Ahmet'in (Mert Doğan) karşısındadır...
Ancak...
Soruları karşısında öfkelenen Ahmet, aldığı diş fırçasının parasını dahi tahsil etmeden; yaz günü, fitilli bir kadife kaban giyinmekte olan Sadık'ı kapının önüne koyuverir...
***
Bunun üzerine...
Ahmet'in bir şeyler bildiği hususunda, hiçbir şüphesi kalmamıştır; olayı çözmekte olduğunu düşünen Sadık'ın...
Lakin...
Yanına yaklaşan elleri silahlı iki kişi tarafından; siyah bir minibüse, zorla bindirilerek kaçırılıp...
İnsanlara işkence yapılan, "Abi"nin garajına götürülür...
Hem de güpegündüz bir vakitte ve İstanbul'un göbeğinde dolaşmaktayken...
Dakika 24...
Dolu dolu bir sekiz günlük hikayeye de yer verilecek olan, filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran, 100 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Emek verilerek yazılmış, bir başka yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,