Senaryosunu da kaleme almanın yanı sıra başroldeki Marc karakterini de canlandıran Dan Levy'nin, ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çekmek amacıyla yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Good Grief"; romantik unsurları da bünyesinde barındıran, sıcacık bir "dramedy (drama comedy)" olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan ve kendine; Netflix platformunda yer bulabilen, bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Film...
Aslında profesyonel bir ressam olmasına rağmen...
Şimdilerde, kocası Oliver'ın (Luke Evans) kitaplarına illüstrasyonlar çizip...
Kapaklarını tasarlamakla yetinen Marc'ın, dekorasyonu ile de yakından ilgilendiği Londra'daki evlerinde verdiği...
***
Aralarında...
Diğer ev sahibi Oliver'ın bizzat kendisine ilaveten...
Arkadaşları Thomas (Himesh Patel) ile (filmdeki yegane heteroseksüel çifti oluşturan) Sophie (Ruth Negga) ve onun sevgilisi Terrance'ın da (Jamael Westman) bulunduğu bir Noel arifesi partisinin görüntüleriyle açılır...
***
Söz konusu partide...
Her yıl olduğu gibi Oliver yine...
E-posta aracılığıyla notalarını gönderdiği Noel şarkısını seslendirmeleri için, tüm dostları ile babası Duncan'ı (David Bradley) hareketlendirirken...
Piyanonun başına da, film müzikleri bestecisi Peter Finley'i (Nigel Lilley) oturtmuş...
***
Ardından da...
Son kitabının...
Louvre, Paris'teki imza törenine katılmak gayesiyle havalimanına gitmek üzere kapıya yöneldiğinde...
Dudağına, bir öpücük de kondurup...
"Daha konuşacağımız çok şey var..." da dediği Marc'ın eline...
Kırmızı zarf içindeki bir Noel kartını da tutuşturarak...
Kendisini bekleyen taksiye biner...
***
Çok geçmez...
Evdeki parti devam etmekteyken...
Terrance'a, "Galiba biri içkiyi fazla kaçırmış..." dedirtecek olan...
Ambulans sirenlerinin sesi duyulur duyulmaz da...
***
"Oliver'ın taksisi..." diyen Marc...
Kendisine, Procol Harum'un seslendirdiği; hit şarkısı "A Whiter Shade of Pale" (1967) eşlik ederken...
"Beti benzi atmış" bir biçimde, sokağa fırlayarak...
Soluğu, trafik kazası mahallinde alır
***
Evet...
Cenaze töreninde...
Romanlarından uyarlanan filmlerde rol almış olan Lily Kayne (Kaitlyn Dever) ile babası Duncan'ın...
Kilisedeki herkesi ağlatan...
Methiyelerle dolu, duygusal konuşmalar yaptıkları Oliver...
Ne yazık ki, hayatını kaybetmiştir...
***
Bu arada...
Annesini de yitirmiş olan Marc artık....
Kendi ifadesiyle...
"Hem dul hem de yetim", 38 yaşındaki bir yetişkin olup; aradan bir yıl geçmiş olmasına ve Terrance ile yollarını ayırmış olan Sophie ile kendisini yalnız bırakmayan Thomas'ın tüm ısrarlarına karşın...
Halen...
Oliver'ın vermiş olduğu, kırmızı zarf içindeki...
"Sevgili Marcus... Önümüzde hafta sonu olduğu için, umarım bunu önce yazılı olarak sindirmek daha iyi olur... Sürpriz bir şekilde, bizim dışımızda biriyle tanıştım... Bu, keşfetmeye meyilli olduğum bir yol...
Tartışmadan önce düşünmek ve hissetmek (nasıl hissetmemiz gerektiğini) için zamana ihtiyacın olduğunu biliyorum... Ve tartışmayı, çokça umuyorum...
Hayat... Yakında evdeyim... Sevgiler... O"
Yazılı, Noel kartını açıp okumamıştır...
***
Sophie ve Thomas'ın baskıları neticesinde...
Şaşkınlık içinde, okur okumaz da...
Onlarla beraber...
Genç bir kızın (Emma Corrin) dans ettiği, bir sanat etkinliğine katılan Marc orada...
Kendisine, bir kadeh şarap ikram edip...
Hafta sonunu, birlikte geçirmeyi öneren Parisli Theo (Arnaud Valois) ile tanışacak...
***
Fakat...
Telefon numarasını, rehberine eklemekle yetineceği Theo'nun bu teklifini...
Çok da düşünmeden...
Şimdilik geri çevirecektir...
***
Ertesi gün...
Oliver'ın mal varlığı ve yazmayı planladığı iki kitap için...
Yayınevlerinin, iadesini talep ettikleri...
Yüklü miktardaki avans sorununun, çözümüyle ilgilenen...
Hatta bu konuda...
Ekibindeki, avukatları da harekete geçiren mali müşavirleri Imelda (Celia Imrie) ile bir restoranda buluştuğunda da...
***
Oliver'ın...
Öldüğü yılın Aralık ayında Paris'te...
İki kişinin, birlikte yaşayacağı bir ev kiraladığını öğrenerek...
Noel kartı sonrasındaki...
İkinci bir şok ile daha yüz yüze gelecektir...
***
Böyle olunca da...
İyice meraklanan Marc...
Noel kartında yazılanlar ve Imelda'dan duyduklarından, kendilerine bahsetmediği...
Sophie ile Thomas'ı da yanı alıp...
Hafta sonunu geçirecekleri, Paris'e uçacaklardır...
Dakika 37...
***
"Homofobiklerin" asabını, fena halde bozmaya devam edecek olan filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; Oliver'ın, Marc'tan gizlediği sırların tamamı...
Deşifre edilerek gözler önüne serilirken...
Meydana gelen, yan gelişmelerin de mevzuya renk katacağı...
63 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,