Başkasının kabusunu yaşamak... 1984 yılına kadar biri kısa metraj olmak üzere toplamda sadece iki filmin yönetmenliğini üslenmiş çaylak yönetmen Cameron, Roma seyahatindeyken gördüğü, ona ileride Aliens ve Terminator 2: Judgement Day gibi filmleri yönetme şansını verecek olan, kabustaki kurgusal evreni derinleştirmiş ve Sarah Connor'ı bu kurgusal evrenden çıka gelen yaratığın hedef tahtasına koyup, kendi kabusunu bir başkasının kabusu haline getirmişti. Hatta The Terminator, sadece Linda Hamilton'ın canlandırdığı Sarah Connor karakteri için değil, benim için de kabus gibiydi. Çocukluk dönemimde filmi izlerken yer yer ekrana bakmakta zorlanır, bittikten sonra da evde çıt sesi duysam tedirgin olurdum. Artık filmdeki o kırmızı gözlü ölüm makinesi benim için "öcü" sınıfındaydı. Bu filmi çocukluk döneminde izlemiş olanlar hissettiklerimi anlayacaktır. Peki The Terminator'un benim ve birçok kişinin üzerinde bu denli etki bırakmasının nedeni neydi? Bana göre burada aslan payı elindeki düşük bütçeye rağmen bir gece filmi çekmekte ısrarcı olup, 2.filmdekinden çok daha tehditkâr bir ortam yaratmayı başarmış James Cameron'a, iyi bir oyuncu olmadığını düşündüğüm, ancak bu filmde oyunculuk kariyerinin en etkileyici işini çıkarmış Arnold Schwarzenegger'e ve filmin efsanevi bestelerinin sahibi Brad Fiedel'a aittir. Cameron kamera arkasında hünerlerini gösterirken, Schwarzenegger, Sarah Connor'a ecel terleri döktürüyor, Fiedel'da atari oyunlarından fırlamış melodileriyle kasvetli Los Angeles sokaklarının ve parlament mavisine bulanmış; acı, korku, umutsuzluk dolu gelecek tasvirinin tuzu biberi oluyordu. Muhtemelen aranızda burayı okuduğunda şaşıranlar veya katılmayanlar olacaktır ama bana göre Sarah Connor rolündeki Linda Hamilton bu üçlü kadar filme ağırlığını koyamamış ve filmin en zayıf halkası olmaktan son anda kurtarılmıştır. Kendisini 1991 yapımı devam filminde daha çok beğenecek olmama rağmen orada da sıvı metal alışımlı kötü adamımız T-1000'i canlandıran Robert Patrick'in ve bu devam filminde sinema tarihinin en lanet okunacak tiplemesinden bir baba figürüne dönüştürülen T-800'ün yani Arnold Schwarzenegger'in gölgesinde kalacaktır. Benim gözümde filmin en zayıf halkası, iki yıl sonra Cameron'la Aliens filmi için tekrar bir araya gelecek olan Kyle Reese rolündeki Michael Biehn. Filmde Kyle Reese, Sarah Connor'ı defalarca ölümden kurtarırken Biehn'de Hamilton'ı filmin en zayıf halkası olmaktan kurtarıyor. Kendisi Genisys'deki Jai Courtney kadar kötü olmasada, filmde ciddiye almakta en çok zorlandığım kişiydi. Özetlemek gerekirse The Terminator; gücünü çoğu zaman yönetmeninden, başrolünden ve bestecisinden alan, düşük bütçelerle de unutulmaz filmlerin sunulabileceğinin bir kanıtıdır.