Cem Karaca'nın hayat hikayesinden esinlenilen senaryosunu, Onur Böber, Emrah Saltık ve Özden Uçar kaleme alırlarken...
Yönetmen koltuğunda da Yüksel Aksu'nun oturmakta olduğu "Cem Karaca'nın Gözyasları"; Türkiye'nin tarihindeki karanlık günlere de göz atılan, biyografik bir drama olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
Muhtemelen inanmayacaksınız fakat...
Cem Karaca-Moğollar dönemindeki...
"HEY Dergisi" arşivlerinde de açıkça görülebileceği / tesbit edilebileceği şekilde...
Ankara, Bahçelievler Cumhuriyet Lisesi'nde...
Öğrenci olduğumuz yıllarda Fan Club yöneticisi olma ve kendisiyle kişisel olarak tanışma şansına da eriştiğimiz...
O yılların müstesna karakteri Cem Karaca'yı canlandıran İsmail Hacıoğlu'nun...
Özellikle de seslendirdiği şarkılardaki sıra dışı performansı sayesinde...
Son yıllarda çekilen en başarılı sanatçı biyografisine dönüşen bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Film...
Okul müsameresinde solo marş söylemekteyken...
Aniden rahatsızlanarak bayılıp yere düşen küçük Cem Karaca'nın...
Annesi İrma Felegyan / Toto Karaca (Yasemin Yalçın) ve babası Mehmet Karaca (Fikret Kuşkan) tarafından...
Kendisine, bakteriyel menenjit teşhisi konulacağı hastaneye kaldırıldığı sahne ile başlar...
***
Ki...
Kısa sürede iyileşerek...
Bu hastalığı atlatan Cem'in...
Arkadaşlarının kendisine...
"Dört göz" diye hitap ediyor olmaları sebebiyle başlangıçta...
Gözlük kullanmayı reddetmesine ilaveten...
O yaşlardaki müzik öğretmeninin de...
Annesi Toto Karaca'nın teyzesi Rosa Felegyan (Meral Çetinkaya)...
***
Ve...
Üstelik de...
Tutmuş olduğu apaçık ortada olan bu aşı sayesinde
Yıllar geçer ve artık...
Topluluğu Jaguarlar ile beraber İngilizce cover şarkılar söyleyerek...
Konserler verip radyo programları da yapan Cem (İsmail Hacıoğlu)...
Robert Kolej'den mezun olduğunda...
***
Babası ısrarla oğlunun yoluna...
Üniversitede okuyarak...
Hariciyeci olarak devam etmesini arzulamaktayken...
Cem'in gönlünden geçenin ise...
Sadece müzik yapmak olduğunu görürken...
***
Babası baktı...
Oğlunu müzikten koparıp da hariciyeci yapamıyor...
Parayla tuttuğu ite kopuğa...
Konserleri esnasında...
Cem Karaca ve Jaguarlar'ı yuhalattırıyor...
***
Ama o da yetmiyor...
Kafasının dikine giden 20 yaşındaki Cem...
Kimseciklere haber vermeden...
22 Aralık 1965 tarihinde tiyatro sanatçısı Semra Özgür (Buçe Buse Kahraman) ile evlendiğinde...
***
Evliliğinin üçüncü gününde...
Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle...
İhbar da bulunup...
Altı ayda çürüğe çıkartılarak tehris edilecek olan oğlunu...
Antakya 121. Jandarma Er Eğitim Alayı'nda askere aldırtıyor...
***
Ardından da...
Kendisiyle evlenmekle yanlış yaptığını düşünen karısı...
Askerdeki Cem'e mektup yazarak...
Boşanmak istediğini belirtir...
***
Derken...
Askerlik dönüşü...
Şubat 1967'de gitarist Mehmet Soyarslan'ın (Mustafa Açılan) kurduğu Apaşlar grubu ile tanışan Cem...
Onlarla beraber Erzurumlu Emrah'ın şiirinden bestelediği "Emrah" şarkısıyla Altın Mikrofon Yarışması'na katılarak ikinci olurlarken...
Cem Karaca asıl çıkışını...
Şahsen bizim bugüne kadar duyduğumuz en muhteşem yerli rock parçalarından biri olan "Resimdeki Gözyaşları" (1968) ile yapar...
***
Ancak...
Siyasi müziğe yönelmeyi hedefleyen Cem Karaca ile bas gitarist Seyhan Karabay (Boran Aggedik) dışındaki...
Bu tür işlerden uzak durmaya çalışan Apaşlar grubu üyeleriyle yolu...
1969 yılında ayrılmak mecburiyetinde kalır...
Dakika 45...
***
Anadolu rock müziğinin efsane isimlerinden Cem Karaca'nın...
Kardaşlar, Moğollar, Dervişan, Edirdahan, 12 Eylül 1980, Almanya ve yeniden Türkiye günlerinin anlatılacağı filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; her ne kadar filmin müzikleri arasında...
Birer Mehmet Soyarslan besteleri olmaları nedeniyle "Resimdeki Gözyaşları" ile "Bu Son Olsun"a yer verilmemiş olsa da, aralarında...
"Tamirci Çırağı", "Namus Belası", Ceviz Ağacı", "1 Mayıs" ve "Dadaloğlu" gibi unutulmaz şarkıların da bulunduğu...
Kulakların pasını silecek, 78 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,