"Kaç Kez Iskaladık Hayatı?"
Yazar: Onur ÇakmakGünümüzde dünyanın en büyük endüstrilerinden birine dönüşen ve en çok izleyiciye sahip spor branşlarından biri durumundaki futbolun, bu gücüyle ülkemizde sadece bu oyunun tutkunu olan milyonların değil her yaştan hemen herkesin gündemine sızabildiği aşikar. “Futbol hatalar oyunu” söylemini bir kez olsun duymayan çok az insan olduğunu söylemek yanlış olmaz. Beşiktaş’ın tarihinde önemli yeri olan kalecilerden Fevzi Tuncay’ın kariyerini ve kariyerinde büyük bir kırılmaya sebep olan olayların yaşandığı dönemi merkezine alan “Iska” isimli belgesel, bizleri bugüne kıyasla biraz daha masumane sayılabilecek saiklerle hareket edilebilen 90’lar ve 2000’ler futbol iklimine götürüyor.
Fevzi Tuncay’a ve kronolojik bir izlekle kariyerini bizlere aktaran belgeselin anlatısına geçmeden önce bu satırları okuyan herkesin tanıdığını düşündüğüm Fransız varoluşçu yazar ve filozof Albert Camus’un okurlarının aşina olabileceği futbolla ilişkisine de değinmek isterim. Cezayir’den Fransa’ya gelmeden önce 17-18 yaşlarında tüberküloza yakalanana kadar kalecilik yapan Camus, kaleciliğin özellikle Avrupa kıtasındaki yeni yaşamına adaptasyonunda nasıl yardımcı olduğunu “Top asla beklediğin anda ve doğrultuda gelmez, bu bana uzun vadede yükümlülükler ve ahlak hakkında çok şey öğretti“ ifadeleriyle açıklar. Aynı zamanda Camus’un bu ifadesine, TV kanallarındaki yapımlar haricinde Türkiye’de az sayıda olduğunu düşündüğüm futbol konulu belgesellerden bir diğerinde, Emre Sarıkuş’un diğer bir Beşiktaş efsanesi Adnan Dinçer için hazırladığı yapımın da girişinde görmek mümkün.
Iska’nın yönetmeni ve yazarı Mert Erez’in “Filmin Adı Yok” ve “En Attendant” isimli iki kısa filmi bulunuyor. Kendisinin futbola olan ilgisini ise dijital mecrada yer verdiği bir kanal özelinde görebiliyoruz. BoxtoBox Kültür isimli kanalda Onbirateş, Vefa, Şehrinin Takımını Tutmak isimli belgeselleri izlenebiliyor. Bu yapımlarda dünyanın en popüler oyununa futbolcu, yönetici, taraftar gibi farklı vasıflarla dahil olan insanların, oyunun üzerlerindeki etkisinin izlerini sürmek olduğunu görebiliyoruz. Iska’da mevcut yaşantısını ve geçmişteki büyük iniş ve çıkışlarını izlediğimiz Fevzi Tuncay başrolde. Tribünleri boş haldeki, eski adıyla İnönü Stadı, yeni adıyla Tüpraş Stadyumu’nun göbeğinde kendi serüvenini anlatıyor.
Tuncay’ın kariyerini 30 yaşının üstündeki futbolseverler rahatlıkla anımsayabilir. 90’ların ortalarından itibaren futbolu takip eden biri olarak kendisinin çıkışına, Beşiktaş’a transferine, potansiyeline ve belgesele konu olan hatalarına tanık olmuştum. Iska’nın açılışında Fevzi Tuncay’ın ağzından şu an ne yaptığını öğreniyoruz. Yapımın devamında da çoğunlukla yaşananları birinci ağızdan, kendisinden duyuyoruz. Bunun yanında dönemin tanıklarından Serdar Sarıdağ, Kenan Başaran, Didem Dilmen gibi gazetecilerin yanı sıra takım arkadaşlığı yaptığı Mehmet Özdilek, Ayhan Akman, Halilagic gibi isimler de Tuncay’ın yolculuğuna şahitliklerini anlatıyor. Bu kısımlarda Tuncay’ın sadece Beşiktaş dönemi değil Muğla’da başlayan kariyeri, Türk kalecilerin gözde olmadığı yıllara dair birçok anekdot yer alıyor. Tüm bu aktarımlarla aynı zamanda 11 kişilik bir takımda kalecinin konumlanışına da ayrı bir parantez açılıyor.
Kalesini, oyunun en kıymetli istatistiği gole karşı savunan, mevkisinden hareketle skor üzerindeki belirleyiciliği büyüyen ve ellerini kullanmasına izin verilen yegâne oyuncu olan kaleci… Oyunun icadından beri büyük övgülere mazhar olduklarına pek şahit olunmayan, hatalarında ise takım arkadaşlarına kıyasla daha fazla yerilebilen sporcular. Iska’da Fevzi Tuncay’ın yükselişini ve parlak günlerinin şampiyonluk kovalanan bir Galatasaray maçındaki hatasıyla başlayan bitişini izlerken, oyunun bu izole figürlerinin doğasına dair de fikir edinme şansı buluyoruz. Camus’un de kalecilik yaptığı günlerde siyaset ve din gibi sahalara karşın daha basit kurallarla donatılmış futbol sahasında kaleciliğe dair bunları düşündüğünü varsayıyorum.
Tuncay, 97/98 sezonunda yine bir Galatasaray maçında, Türkiye Kupası finalinde Hagi’nin penaltısını kurtararak Beşiktaş’ın müzesine bir kupa eklenmesine önemli katkı sağlıyor. Belgeselin ismini aldığı meşhur ıskasında ise rakip kalede meslektaşı, Dünya Kupası apoletli Brezilyalı ünlü kaleci Taffarel var ve kendisi için önemi aynı oranda olan maçta hatalı bir gol yiyip takımını geri düşürüyor. Fevzi Tuncay ise kariyerinin o anına kadar yaptığı gibi, gayet iyi bir maç çıkarıyor. Takım arkadaşı Halilagic’in geri pası bozuk zemine çarparak havalanıyor, yenen golle maç 1-1 tamamlanıyor, Beşiktaş’ın şampiyonluk hayalleri sönümleniyor. Her iki takıma da gönül verenlerin hatırında sezonun şampiyonu Galatasaray ve Fevzi Tuncay’ın ıskası Taffarel’in yediği golden önde yer alıyordur. Futbol günün sonunda skorun baz alındığı bir oyun. Ancak belgeselin can alıcı yerinin bu maç olmasına karşın, Fevzi Tuncay’ın kalecilik kariyeri için aynısını söylemek mümkün değil. Takip eden sezonda üst üste 2 lig maçında elinden kaçırdığı toplar ve yediği goller, Beşiktaş’tan ayrılmasına ve belki de hayatındaki diğer sorunlara yol açıyor.
Iska gerçekten iyi bir futbol belgeseli ve dikkatle seyredilmesi adına yazıyı fazla futbola bulamadan yazmaya çalıştım. Tuncay’ın yaşadığı talihsizlikler üzerine rakip futbolcuların samimi açıklamaları, dönemin büyük paralardan ve gösterişli transferlerden uzak atmosferi, sosyal medyanın olmadığı yıllarda taraftar refleksleri; bu bileşenlerin hepsi futbola ilgisi olan veya olmayan insanlar için akıcı bir şekilde kurgulanmış. Bir kaleci ıskasının yarattığı domino etkisinin belki başka yönlere gidebilecek bir kariyeri nasıl şekillendirdiğini görürken, daha çok paranın aktığı ve giderek daha da vahşileşen Türkiye futbolunda bugün dahi sporcu psikolojisi özelinde ne kadar durulduğunun sorgulanmasına da vesile oluyor. Şahsen Mert Erez’in çalışmalarını yakından takip etmeye devam edeceğim. Dijital platformlara yapılan büyük bütçeli, ana akım spor belgesellerinin yanında Iska gibi kıymetli yapımların da artmasını temenni ediyorum.