Suna’nın çıkış yolları!
Yazar: Banu BozdemirÇiğdem Sezgin’in ikinci uzun metrajlı filmi Suna’da, imam nikahıyla evlenerek hayatında yeni bir dönem açan kadının hayatı anlatılıyor. Film Suna’nın geçmişine dair çok done vermediği için, filmi izlerken bu evliliğin neden yapıldığına dair sorular soruyoruz kendimize! Suna ve Veysel arasında yaşanan sevgisizliğin, iletişimsizliğin izlerini takip ediyoruz. Film, kişilerin karakterleri konusunda ikilemde bırakan bir film. Veysel bir can yoldaşı ararken, Suna daha çok ifadelerin peşinde, bulamadığı her noktada daha da fazla boşluğa saplanıyor.
Kış ayı yaşandığı için ıssızlaşan sahil kasabasında, Suna’nın kapatıldığı hissi veren kafesinden/evinden kaçma isteğine tanıklık ediyoruz. Belki daha fazla gücü olsa, eve bir daha dönmeyecek ama çaresizliğin kıstırılmış duygusuyla evin yolunu tutuyor günün sonunda! Kocası Veysel kötü biri değil, sadece beklentileri bildik ama o bildik kalıpları reddediyor Suna. Belki yerinde başka bir kadın olsa görev bilinciyle bakmaya devam ederdi bu zorunlu birlikteliğe!
Evdeki muhabbet kuşları ve evin duvarına asılı tavus kuşunun azametli duruşunun aksine, evde kıstırılmış, mutsuz bir durum yaşanıyor. İstediği hayatı yaşayamayan bir kadının duvarlardan taşan sessiz çığlıklarını duymak mümkün. Yönetmenin ilk filmi Kasap Havası’nda da aynı durum vardı, orada da istediği hayatı yaşayamayanların savrulup giden hayatlarını izlemiştik. Sezgin biraz da bu damardan besleniyor, çaresizliğin uzandığı dizginleri tutmaya çalışıyor.
Suna’yı izlerken aklıma Engin Ayça imzalı aynı adlı film geldi. Türkan Şoray’ın hayat verdiği Suna, hayatta maddi olarak her şeyi elde etmiş ama hayaller kısmında fire vermiş bir kadını canlandırıyordu. Tabii filmin yönetimsel hatalarıyla katlanan film, durağan oyunculuklarıyla istenen tadı vermekten uzak bir anlatım içeriyordu. Sezgin’in Suna'sı giderek katlanan bir uzaklaşma, bir nöbete dönüşen kaçma haline dönüşüyor ki dediğim gibi karakterin geçmişini sorgulama ihtiyacı hissediyoruz.
Çünkü Suna sigara içen, içki içmeyi seven, içine girdiği kalıba yerleşmek yerine çıkış yolları arayan biri. Tabii her arayış hikayesinin başarılı olduğu söylenemez! Filmin sinema eleştirmeni olarak ilgi çeken yanı da Suna’nın karşısına çıkan film eleştirmeni Can karakteri. Sezgin sinema eleştirmenlerini onun özelinde bencil ve kayıtsız olmakla özdeşleştirmiş olabilir. Ama bir yandan da filmin en anlayışlı erkek modeli olarak ona yardımcı olmaya çalışıyor, yargılamıyor. Tabii bir yandan da Suna’nın görmediğimiz bir yanı hakkında bize bilgi vermeye çalışıyor. Suna bir film eleştirmeniyle de oturup sohbet edecek yapıda bir kadın. Belki de tercih edeceği erkek modelinin o olduğuna dair bir ipucu içeriyor. Ama Can daha geride kalıyor Suna’nın tüm hamlelerine karşı! Bu anlamda Suna’nın bir çıkış yolu aradığını ama çok da ısrarcı olmadığını söylemek mümkün.
Film; biraz da ekonomik olarak yalnızlaştırılmış, var olmak için erkeğin varlığına ihtiyaç duyan, sevgisizliğin tüm kapıları kapattığı, kafesler yarattığı sisteme bir taş atıyor, yarattığı dalgalanma diğer kadınların varlığını da doğuruyor. Film yerli birçok festivalde yer aldı, Adana’da seyirci ödülü kazandı. Suna’yı oynayan Nurcan Eren iyi bir performans sergilemesine rağmen ödüle uzanamadı. Filmin bir yandan da şöyle bir yanı var; yalnızlaştırılmış iklimde Suna’nın karşısına bir kadın çıkarmıyor, onu hep erkeklerin dünyasıyla sınıyor. Karşısına çıkan tek kadın Veysel’in kızı oluyor ki o da babasıyla evlenen bu kadına baştan tepkili. Suna’nın yanında yer alabilecek bir kadın olsa sonuç yine aynı mı olurdu diye düşünmeden edemedim. Film ister istemez Suna’yı biraz da yalnızlık batağına itiyor, her şeyiyle bir kafesin içine hapsediyor ve çıkış yolu olarak erkeği gösteriyor. Sezgin’in bunu eleştirel bir düzlemde yaptığını düşünüyorum, yoksa yoksullukla ve yalnızlıkla baş edebilen, güçlü kadın karakterler çok fazla… Suna filmin sonunda tüm kırgınlıklarıyla ayrılıyor onu kapatan bu yerden… Doğru bir önerme!
Filmin karakterler konusunda ikilemde bırakan birçok yanı olmasına, Suna’yı daha güçlü çizebilirdi düşüncesine rağmen, sevdiğim bir film oldu Suna… Suna’nın uzun uzun yürümelerini, destursuz girişlerini ve kendine yol açmak için giriştiği çabaları farklı buldum ve sevdim…
twitter.com/banubozdemir