“Beyefendi bagajınızı açar mısınız lütfen?”
Yazar: Duygu KocabaylıoğluJaume Collet-Serra'nın yönettiği Carry-On, Türkçe yayın adıyla “Kabin Bagajı”, başrollerinde Taron Egerton, Jason Bateman ve Sofia Carson'ın yer aldığı, geçtiğimiz hafta Netflix'te, biraz da Noel filmleri rüzgarını arkasına alarak yayına giren bir aksiyon gerilimi. Yine sadece dijital için üretilmiş içeriklerden biri olarak karşımıza çıkan film, havayolu güvenliğinin ulusal güvenlik krizi mertebesine dönüştüğü bir hikayeyi, fazla suya sabuna dokunmadan, iki baş kahramanın çekişmesi üzerinden ele alıyor.
Noel arifesinde mecburen çalışmak zorunda olan, Los Angeles Uluslararası Havalimanı (LAX) güvenlik personeli Ethan Kopek (Taron Egerton) kendisini üstlerine ‘bagaj kontrolü görevi’ ile kanıtlama arzusu içerisindeyken bir anda terörist bir saldırı ihtimalinin ortasına ve bu saldırıyı düzenleme peşinde olan örgütün pençesine düşer. Kulağına yapması gerekenleri fısıldayan gizemli adam (Jason Bateman) hayatına dair bütün detayları çok iyi bilen bir manipülatördür ve işine sadık kalmaya çalışan Ethan’ı, sürekli kız arkadaşı Nora’nın hayatı ile tehdit eder. Hem kız arkadaşını hem de uçaktaki (ya da havaalanındaki) tatile çıkmış masum yolcuları kurtarmak artık Ethan’ın yapacağı seçimlere bağlıdır. Teröristlerin sözünden çıkmayıp sürece teslim mi olacaktır yoksa zekasını kullanıp hem oyunu oynayıp hem de kahraman mı olacaktır?
Yönetmenliği, yapımcı kimliği ile de tanınan Jaume Collet-Serra’ya ait olan "Kabin Bagajı"nın üzerinde çalışılmış gibi görünen senaryosu ise T.J. Fixman’ın kaleminden çıkma. Yönetmen Collet-Serra’yı 2011’deki "Kimliksiz" filminden bu yana takip edenler gerilim soslu aksiyon çekmeyi ne kadar sevdiğini anımsayacaktır. İkisinin de başrolünde Liam Neeson’ın yer aldığı "Gece Takibi" (2015) ve "Yolcu" (2018) ya da Blake Lively’li sörf gerilimi "The Shallows" (2016) benzer tandanslarda seyirciyi hikayeye makul aksiyon-gerilim dozajı ile mıhlama eğilimde olan yapımlar.
Bu bağlamda "Kabin Bagajı" filmi de, arkasına Los Angeles havaalanı gibi muazzam bir dekoru alarak, günlerden de Noel arifesini seçerek kurgunun zeminini baştan belirliyor. Zaten iğne atsan yere düşmez gergin kalabalığı ve bir çocuk balonu yanlışlıkla patlasa bomba alarmına geçebilecek hassasiyeti ile seyircileri germeyi başaran bu yapı, bir de baş kahramanı Ethan Kopek’in gelgitleri, yer yer beceriksizlikleri ve yer yer ‘ha başardım ha başaracağım’ girişimleri ile 118 dakikaya yayılan, temposu yüksek bir seyirlik sunmayı hedefliyor. Fakat ana kahramanın karakterizasyonuna bu kadar yüklenince senaryonun azıcık da olsa inandırıcı olmasını beklediğimiz farklı hayati noktaları es geçiliyor. Hele ki işlerin sarpasardığı ve mevzuların arka planını öğrendiğimiz ikinci bölümde! Akışa dair daha fazla sürprizbozan vermemek adına öykünün gerisini izleyicilerin seyir zevkine bırakıp filmin diğer detaylarına göz atalım.
Tüm akış içerisinde başrol Taron Egerton, Ethan karakterinden alınabilecek maksimum performansı sunmak için elinden geleni yapıyor; filmin ilk yarısında bunu başarıyor da. Ama ikinci bölümde hikayenin ve aksiyonun hızlanması ile peşi sıra gelen seri hamleler, seyirci katarsis yaşayacak diye inandırıcılığı da zedeliyor. Öte yanda kötü adamımız Jason Bateman, bir psikopat tetikçi ve gözü kara örgüt mensubu ne kadar kötü olabilirse o kadar üst seviyedeki bir kötü adamı canlandırıyor. Deneyimli oyuncu bu antipatik karakterin altından da çok iyi kalkıyor. Normal şartlar altında bu psikopatın yanına oturup barda bira içmek ister misiniz, bilemem ama bu performans için kendisinin "Ozark"tan bu yana en sert işi diyebiliriz pekala. Öte yandan geri kalan karakterler, aynı havaalanında yer hizmetlerinde görevli olan Nora (Sofia Carson) ve acar polis memuru Elena Cole (Danielle Deadwyler) da dahil olmak üzere maalesef karton anlatılar olmaktan öteye gidemiyor. Deadwyler, Elena’nın içini elinden geldiğince doldurmaya çalışıyor ama hedefine giderken önüne çıkarılan bürokratik mevzular o kadar klişe ki, olası tehditleri üzerine vazife alan bu dedektife dair inancımızı da dış mihraklar sarsıyor maalesef.
Filmin prodüksiyon tasarımı ise hareketli havaalanı ortamını etkili bir şekilde yakalayarak izleyiciyi hikayenin içine çekmeyi hedefliyor. Sinematografisinde Hollywood aksiyonları açısından şaşırtıcı bir farklılık yok ama teknik kalite açısından ortalama üstü bir yapım diyebiliriz "Kabin Bagajı" için.
Toparlamak gerekirse, "Kabin Bagajı" hikayenin seri başlangıcı ve güçlü bir kötü karakter performansıyla dikkat çekiyor ancak senaryodaki bazı zayıflıklar ve klişeler, filmin genel potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirmesinin de önüne geçiyor. Yine de Noel'i arka planına alan bir aksiyon gerilimi arayışında olan izleyiciler için izlenebilir bir seyirlik sunuyor. Klişelerine takılmadan yüksek tempolu bir Noel filmi arayan izleyicilere hitap eden yapım, ortalama sularda gezen puanlarını, yapım kalitesine ve Bateman’ın soğuk kanlı performansına borçlu diyebiliriz. Ayrıca siz siz olun bayram tatiline çıkarken mümkünse arefe gününü beklemeyin ve yanınıza tırnak makasınızı bile almayın!
Duygu Kocabaylıoğlu