Kendi hayatından esinlendiği yarı otobiyografik tarzdaki senaryosunu kaleme almasının yanı sıra başroldeki karakterlerden Bruno'yu da canlandırırken, ilk uzun metrajlı sinema filmini de çekmekte olan Juraj Lerotic'in yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Sigurno mjesto / Safe Place"; duygusal bir aile draması olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, 11 Ağustos 2022 tarihindeki dünya prömiyeri...
Üç ödül birden kazandığı Locarno Film Festivali'nde yapılan ve oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği de her halinden belli olan, Hırvatistan yapımı bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Erkek kardeşi Damir Lusic (Goran Markovic) ile yaptığı telefon konuşması sonrasında telaşa kapılarak...
Sessiz ve sakin bir sokağın ortasından koşuşturarak gelen Bruno Lusic...
Biraz uğraştıktan sonra...
Önce Damir'in yaşamakta olduğu, Belgrad'taki çok katlı eski tip bir binanın ana giriş...
Ardından da dairesinin kapısını kırıp içeriye girdiğinde...
***
Kendisine...
Telefon açıp çağırdığı, ambulansın yolda olduğunu söyleyip...
Telaşla...
Banyodan bulup getirdiği bezlerden birini...
Damir'in kanlar içindeki koluna dolayıp...
Diğeriyle de, bizzat kendisinin boynuna bastırmasını sağlar...
***
Ve...
Yeniden cebinden çıkarttığı telefona sarılıp...
Bir kez daha ambulansı arayarak hem adresi bildirir...
Hem de ziyadesiyle kan kaybetmiş olan bilinci açık vaziyetteki Damir'e dair sağlık bilgilerini de verir...
***
Çok geçmez...
Üçüncü kattaki...
İntihara kalkışmış olan Damir'in apartman dairesine...
Ambulans ile gelen iki acil müdahale hemşiresi (Damir Klemenic, Neven Aljinovic-Tot) ile bir doktor (Biljana Toric) intikal eder etmez...
***
Yerinde ilk tedavisi yapılıp...
Sedye üzerinde ambulansa bindirilen Damir...
Anında hastaneye kaldırılırken...
Yakınlarda olduğu söylenen aynı hastaneye...
Kurallar gereği ambulansa alınmayan Bruno'da, mecburen koşarak gidecektir...
***
Vardığında da...
Damir ile bir cerrah (Jasmin Mekic) ilgilenirken...
Hemşire Lena'da (Suncana Zelenika) kendisine...
Gerekli evrakları doldurtarak imzalatacak...
***
Elbette durum...
Polise de iletildiği için...
Görevli bir memur (Mario Knezovic)...
İfadesine başvurulmak üzere kendisini...
Müfettiş (Katarina Bistrovic-Darvas) ve kıdemli bir polis memurunun (Darko Plovanic) olay yeri incelemesi yaptıkları Damir'in evine götürecektir...
***
Neyse...
Pek fazla bir şey bilmediği ve vaka ile bir alakasının bulunmadığı da anlaşılan Bruno...
Polisle işi biter bitmez...
Bir koşuda tekrar hastaneye döner...
***
Ve...
Damir'in tutulmak da olduğu odaya girdiğinde de...
Biraz önce kendisinin ifadesine başvuran müfettiş ile kıdemli polis memurunun...
Şimdi de kardeşini sorgulamak da olduklarını görür...
***
Bruno...
Bu işlemin sağlık prosedürlerine aykırı olduğunu belirtince de...
Münakaşayı çok da uzatmak istemeyen emniyet görevlilerinin, bir başına bırakmak zorunda kaldıkları Damir...
Nöbetçi hemşire (Blanka Bart) tarafından...
Yatmakta olduğu sedyenin üzerinde, nöbetçi psikiyatriste (Tanja Smoje) yönlendirilir...
***
Derken...
Psikoloğun yanından çıkartılan Damir, MR'a götürülürken...
Aynı psikolog ile odasına giren Bruno'nun yaptıkları sohbet esnasında...
Keyifsiz olan ve insanların kendisini sevmediğini düşünen Damir'in, özel bir psikoloğa başvurduğunu da öğreniyoruz...
***
Ancak...
Dakikalar 23'ü gösterdiğinde...
Ve...
Gerçekte bir senarist de olan Bruno'nun ağzından Damir'e hitaben...
"Söylemen için yazdığım satırları söyleyebilirsin sadece..." sözcükleri döküldüğünde...
***
Şu ana kadar...
Son derece sıradan bir biçimde ve Lusic ailesinin 24 saatlik süresini kapsayacak şekilde ilerleyen filmin gidişatının...
Birden bire değişecek olduğunu görüyoruz...
***
Lusic biraderlerin, doğup büyüdükleri şehir olan Split'teki annelerinin de (Snjezana Sinovcic) mevzuya dahil olacağı filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; yerleşik devlet bürokrasisinin hantallığı ve kurallarına ilişkin eleştirilerin de yapıldığı, gereğinin ötesinin abartıldığını da öngördüğümüz...
Ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran, 80 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,