Aşka ve dansa geçiş!
Yazar: Banu BozdemirLevan Akın’ı birkaç yıl önce And Then We Danced / Ve Sonra Dans Ettik filmiyle tanıdık. Son filmi Crossing / Geçiş sınır komşumuz Gürcistan’da başlayan ve İstanbul’da devam eden bir arayış hikayesi. Levan Akın, Gürcistan asıllı ama İşveç’te doğmuş bir yönetmen ve daha çok kabul görmeyen, hüsrana uğrayan insanların hikayesinin takibini yapıyor.
Geçiş detaylı bir anlatımla yıllar önce trans olduğunu kabul edemediği yeğenini aramak için yollara düşen, ciddi, baskıcı yönetimin etkisi altında hayatın bir yerinde kısılıp kalmış öğretmen emeklisi Lia’nın değişimine odaklanıyor. Film öyle bir İstanbul, Beyoğlu panoraması çiziyor ki bir an doksanlı yıllara, Taksim’de geleceğimizi aradığımız yıllara ışınlandığımı hissettim. Aslında Levan Akın onca değişime rağmen değişmeyen mekanlara, insan yapısına ve sosyal olarak devam edişe göz atıyor. Şehir binalarıyla modernleştiğini sanırken, şehrin çeperlerinde mücadele eden, hayatta kalma mücadelesi veren seks işçilerine, evsiz çocuklara, göçmenlere ve sokakta yaşam bulan ruhlara adıyor adeta filmini. Buradan bir eleştiri noktası çıkarmak isteyenler (yani İstanbul’un dip yüzünü gösteriyor diyenler) de buyursun çıkarsın. Sadece sokak çocukları İzzet ve Gülpembe genel hikayenin içinde biraz daha sakil kalıyor ama yönetmen onları da İstanbul’un saklı kalmış yüzlerinden biri olarak değerlendiriyor.
Lia’nın Gürcistan’dan eşlikçisi Achi de Gürcistan’da bulamadığı hayatı Beyoğlu’nun sınırları içinde arayanlardan. Genç Achi üvey abisinden kaçıyor ve Türkiye’de olduğu söylenen annesini aramak için Lia’yla yollara düşüyor ama içindeki hissiyata göre annesi çoktan ölmüş zaten. Feribot ve otobüs yolculuğunu bir belgeselci edasıyla detaylandıran Akın, bu sınır değişimini, geçişini fazlaca anlamlandırmak ister gibi… Özellikle İstanbul’daki vapur sahnesinde vapurun içinde müzik yapan İzzet ile Gülpembe, Lia ve Achi’ye bir de trans ve avukat olan ve aynı zamanda insan hakları savunucusu Evrim katılıyor üst kattan. Film Evrim’in kısa bir süre de olsa Lia’nın yeğeni Tekla olduğuna inandırıyor bizi. Tekla bir türlü bulunamıyor, transların yaşadığı sokakta kimse onu tanımıyor. Burada Tekla’nın bulunmak istemediğine dair bir soru da takılıyor aklımıza, gerçekten saklı mı kalmak istiyor yoksa bir yerlerde saklı mı kaldı. Filmin sonundaki hayali sahne Lia’ya azim ve güç aşılarken bize de transların sonlarının açık olduğuna dair imaj ve ağırlığı yüklüyor.
Film Lia’nın yeğenini arama sahnelerinde biraz ağırlaşmaya başlıyor, filme birçok yan karakter girip çıkıyor ama Akın genel olarak başıboşluğun getirdiği bir bağlanma noktasını anlatmak istiyor gibi. Akraba olmayan birçok insanın birbirine kat kat apartmanlarda bağlanıp, birbirlerini koruyup kollayıp akrabalık yarattıklarını anlatıyor. Lia’yı etkileyen de bu oluyor. Achi’yi reddetse de sonrasında onunla benzer bir kaderi paylaştığına ikna oluyor ve rahatlıyor. Belki de zihin değişikliği kurtarılmış bir yaşama denk düşüyordur ki Akın bunun peşinde başından beri. Yani bazı ebeveynlerin bakış açısının körlüğüne işaret ediyor ve onları bir değişime davet ediyor.
Filmin Evrim kısmı transların daha güçlü yanını temsil ediyor; okuyor, istediği için seks yapıyor, gücünü kullanabiliyor ve Tekla’dan haber alabilmeleri için yardımcı oluyor. Filmdeki karakterler genelde hareket halinde akıp giden İstanbul gibi… Evrim taksilere girip çıkarken, Lia ve Achi ise vapurlardan taşan coşkuyla Beyoğlu’nun gece hayatı içindeki hareketi ve coşkuyu temsil ediyorlar, bir yandan da akıllarındaki Gürcistan’ı… Bazen de donuk bir kare gibi kalan İstanbul’a kaybolmuş bir ruh olarak hareketsiz bir eşlikle selam çakıyorlar.
Filmin kısmen gerçek bir hikayesi var ve ritmini yakalaması biraz zaman alıyor, Lia ve Achi’nin evreninden çıkıp, merceğini genişletip farklı insanları da içerisine kattığında daha anlamlı oluyor, Akın kısmen de olsa evrensel ve sinematik bir evreni yakalayabiliyor. 70 yaşındaki Mzia Arabuli, Deniz Dumanlı ve Lucas Kankava, filmin özünde aşkı ve değişimi anlatan hikayesine iyi bir oyunculukla dahil oluyorlar…
x.com/banubozdemir