Beklenmedik aşk, komedi ve kaos!
Yazar: Duygu KocabaylıoğluBu hafta sonu kafaları çok da yormayacak, tadımlık bir romantik komedi arıyorsanız, 28 Haziran Cuma günü itibariyle Netflix'te gösterime giren “Bir Aile Meselesi / A Family Affair” (2024) filmi, vakit geçirmelik bir çerezlik kategorisinde tercih edilebilir.
2000’li yılların romantik komedileri açısından ilk beşe her daim giren “Not: Seni Seviyorum” (P.S. I Love You/2007) filminin yönetmeni olan Richard LaGravenese’in son filminden 10 sene sonra yeniden rejisör koltuğuna oturduğu filmin senaryosu ise adı neredeyse hiç bilinmeyen bir yazara, Carrie Solomon’a ait. Filmin oyuncu kadrosu ise 2’si Oscarlı 4 yıldız isimden mürekkep: Nicole Kidman, Zac Efron, Joey King ve Kathy Bates.
Burnu havada Hollywood yıldızı Chris Cole'un (Zac Efron) asistanı olan Zara (Joey King), iki senedir alışverişinden sevgilisi ile ayrılmasına dek patronunun her türlü meselesi ile uğraşmakta ve tabiri caizse ardını toplamaktadır. Aslında Zara’nın esas hedefi Hollywood film sektöründe işi öğrenmek ve Chris’in yapımcılığını üstlenmektir. Fakat Chris eli ayağı olan asistanını bir türlü terfi ettirmez; bu durum da hayatı ile ne yapacağını bilmeyen (!) 24 yaşındaki Zara’yı bunalım kraliçesine dönüştürür.
Öte yandan annesi Brooke (Nicole Kidman) uzun zaman önce eşini, yani Zara’nın babasını kaybetmiş, geçmişte ise kitapları ödüllendirilmiş bir yazardır. Fakat eski eşi Charlie öldüğünden beri Brooke kendisini kızı Zara’yı düzgün biçimde yetiştirmeye adamış, bu süreçte ne yeniden yazmaya sıkıca asılmış ne de yeni bir ilişki kurmak için kendisine doğru düzgün zaman ayırmıştır. Hollywood yıldızı Chris ve eski yazar Brooke tesadüfi biçimde tanışınca ikisi de birbirinden beklenmedik biçimde etkilenir ve aralarındaki çekime karşı koyamazlar. Öte yandan ortada göz ardı edilemeyecek bir sorun vardır: the drama queen Zara!
Senaryo omurgası, bu çıkmaz sokaklı aşk üçgeni üzerine kurulmuş diyebiliriz. Karşımızda 2 kadın 1 erkekli bir aşk üçgeni var; ama, bu sefer yeni aşık çiftimizin arasını bozmaya çalışan başka bir kadın değil; bizzat birisinin kızı diğerinin de asistanı olan, ama daha önemlisi 24 yaşına rağmen olgun tavırlar yerine, halen türlü ergenlik halleri sergileyen bir genç kadın.
Patronunu her yönüyle çok iyi tanıdığını iddia eden Zara, annesini yaşayacağı olası kalp kırıklığından korumaya çalışsa da, aslında işin kendisiyle de ilgili bir boyutu var: senaryonun geneline yedirilen benmerkezci baş karakter gerilimi. Zara bir kariyer inşaa etmeye çalışırken kendisini sürekli annesinin gençliği ile karşılaştırıyor, asistanlık işinin kendisine bir şey katmadığına inanıyor ve aslında çözümü olan dertlerini dünyanın en büyük meselesi olarak herkesin hayatının ortasına seriyor. Bu da filmin dert edindiği ikinci mevzu ve aslında seyircinin daha çok gözüne batacak olan, bu ikincil gibi görünen mesele.
Zira 21. yüzyıl evreni, 10 sene önce ergen olan günümüz genç insanlarını öyle bir noktaya sürükledi ki Zara, ademi merkeziyetçiliğin köşeleri az biraz sivriltilmiş yeni bir versiyonu gibi duruyor önümüzde. Bireyi, dünyanın, yetmez ama evrenin merkezine koyan “Bu bana nasıl hissettiriyor biliyor musun?” takıntısının Zara üzerinden senaryoya bolca yedirildiğini görüyoruz.
Bu bağlamda filmin aşk-ilişki kısmı tahmin edilebilir bir yapı vadederken, alt metinli büyüme hikayesi de boşlukları doldurmak için kullanılıyor. Diyaloglardaki bazı romantik komedi esprileri klişe kalsa da, “#Metoo hareketi” ya da “cancelling culture” gibi popüler kültüre ve sosyal medya diline aşina göndermeler diyalogları da güncel tutmuş.
Son bir detay olarak filmde o kadar çok “Mutlu musun?” ,”Bu seni mutlu ediyor mu?” , ”Sen mutluluğu hak ediyorsun” vb. aforizması geçiyor ki birkaç seçilmiş an dışında Los Angeles’ta hiç kimse gerçekten mutlu değil gibi. Oysa herkes denize karşı muhteşem manzaralarda içiyor, nefis bir iklimde cıvıl cıvıl yaşıyor gibi ama huzur eksik, mutluluklar yarım. ‘Noname’ bir senaristin yazdığı diyaloglardan zorlama bir çıkarım olabilir ama gerçek dünya dertlerini suni set atmosferine indirgeyen hayatlar, buradan baktığımızda ‘bize de kendimizi yine üçüncü dünyada hissettiriyor’. Sonuçta ne hissediyorsak O’yuz değil mi sevgili sjw’ler?
Bu kafası karışık yapı içerisinde, hangi karaktere bürünürse bürünsün rolüne derinlik katmayı başaran Nicole Kidman, orta yaş kıskacında kendini yeniden keşfetmeye çalışan bir kadını hem annelik hem yeniden kadın ve kendi olabilme detayları üzerinden canlandırıyor. Bu tip bir film için bir gömlek yüksek bir oyunculuk bile diyebiliriz. Ama, bir Alie Meselesi’ni Zara’nın bitmek bilmez yakınmalarına rağmen izlenebilir kılan da Kidman’ın kendisi. Aynı tadı veren bir diğer oyuncu ise şüphesiz ki Kathy Bates. Yardımcı rolde, babaanne-editör Leila Ford olarak sahnesi ve ana karakterle etkileşimi sınırlı olsa da Bates yine oyunculuğunu konuşturuyor; filmin en kritik düğümlerini çözmeyi başaran tonton, eğlenceli ve bilge karakterini seyircinin karşısına koyuyor.
Bencil ama bir o kadar çekici Hollywood yıldızı Chris'i inandırıcı biçimde canlandıran Zac Efron'un yanı sıra resmen gözümüzün önünde büyüyen genç yıldızlardan Joey King, kendi yaşıtı Zara’ya gerçekçi biçimde hayat veriyor. Seyirciler olarak bazı anlarda gerçekten omuzlarından tutup bu karakteri sarsmak isteyebilirsiniz, tıpkı yakın arkadaşı Eugenie’nin (Liza Koshy) yaptığı gibi.
Toparlamak gerekirse, sanki biraz daha pişmek isteyen sürprizsiz senaryosu, göz boyayan sıcak atmosferi ve seyir keyfi veren tutarlı oyunculukları ile Bir Aile Meselesi, kafa boşaltmalık bir eğlencelik rom-com olarak Netflix kataloğunda. Asla bir “P.S. I Love You” değil ama izlenir.