Senaryosunu da, "Laura Hasn't Slept" (2020) isimli kendi kısa hikayesinden uyarlayarak kaleme almasının yanı sıra ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini de çeken Parker Finn'in (@ParkerJFinn) yönetmen koltuğunda oturduğu "Smile"; gizemini son anına kadar koruyan, basit bir "gülümsemenin" ardındaki dehşetin ne olduğunun anlatıldığı psikolojik bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 17 milyon dolarlık bir bütçeyle; "korku - gerilim" sinemasında deneyimli görüntü yönetmeni Charlie Sarroff, editör Elliot Greenberg, casting direktörü Monika Mikkelsen, özel efektler makyajcısı Lisa Forst ve görsel efektler supervizörü Vico Sharabani'nin de içinde yer aldıkları teknik bir ekibin çabalarıyla kotarılarak, brüt 102.3 milyon dolarlık bir hasılat rakamına da ulaşılmış olan sıra dışı nitelikteki bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Dr. Rose Cotter (Sosie Bacon); ofisindeki masanın başında daldığı ve annesinin intihar ederek hayatını kaybettiği on yaşındaki çocukluk (Meghan Brown Pratt) günlerine ait bir rüyayı görmekte olduğu uykusundan, çalan telefonun sesiyle uyanır...
Zira kendisinden; "O ölecek, ben öleceğim, herkes ölecek" şeklindeki sözcükleri mütemadiyen tekrarlamakta olan Carl Renken (Jack Sochet) isimli bir hastayla ilgilenmesi istenilmektedir...
Rose'a göre hastadaki bu depresif savrulma, her ne kadar hastasını bir türlü ikna edemese de; birkaç günlüğüne müşahede altına alacağı Carl'ın, geçirdiği manik ataklarından bir başkası da değildir...
***
Tam mesaisini tamamlayıp hastaneden ayrılmaktayken, çalan telefonun sesini duyarak odasına gerisin geriye dönen Rose'a; acil servise getirilmiş olan, yirmi altı yaşındaki yüksek lisans öğrencesi Laura Weaver'ın (Caitlin Stasey) bilgisi verilir...
Ki aynı zamanda, mevcut polis kayıtlarında bu Laura; çekiçle intihar ederek kendini öldüren Profesör Muñoz vakasının, tek tanığı olarak da yer almaktadır...
***
Kendisine emanet edilen hastayla ilgilenmek üzere muayene odasına girdiğinde Rose; içerideki koltuklardan birine oturmak yerine Laura'nın, duvarın bir köşesine dikilmeyi tercih etmekte olduğunu görür...
Neyse...
Rose ikna eder de, duvarın kenarından ayrılan doktora adayı Laura; kendisine, klasik psikolojik terapi protokolüne uygun soruları yönelten Rose'un karşısındaki koltuğa oturarak derdini anlatmaya başlar...
Şöyle ki Laura; kimsenin göremediği, insana benzeyen ama insan olmayan bir şeyi gördüğünü iddia etmektedir...
Öyle ki bu yaratık; bazıları Laura'nın yakından tanıdığı, şu an hayatta olmayan dedesi gibi çok farklı karakterlere de bürünebilmektedir...
***
Derken...
Rose, "Görününce, sana ne yapıyor?" biçimindeki can alıcı soruyu sorar Laura'ya...
Yanıt:
"Dostça olmayan bir 'gülümseme'dir..."
Ve...
Bu gülümsemenin ardından Laura, kötü bir şeyler olacağına dair bir duyguya kapılarak son derece korktuğunu da belirtir...
Bunun üzerine Rose, bunun kalıtsal bir halüsinasyon sorunu olup olmadığını anlamak amacıyla, Laura'nın aile geçmişini irdelemeye başladığında; zaten ağlamakta olan Laura'nın verdiği tepkiler, daha da agresifleşir...
Çünkü Laura, gördüklerinin gerçek olduğu hususunda ısrarcıdır ve aynen Rose'un diğer hastası Carl gibi öleceğini söylemektedir...
***
Çok geçmez...
"O, şimdi burada" diye bağıran Laura, kendini yere atarak resmen tepinerek yuvarlanır...
Çaresiz kalması sebebiyle, duvardaki kırmızı telefona yönelerek yardım ekibi isteyen Rose, telefonu kapatıp gerisin geriye döndüğünde; ayağa kalkmış olan Laura, "gülümseyerek" hatta "pis pis sırıtarak" kendisine bakmakta ve kırılan porselen çiçek vazosunun bir parçasıyla da gırtlağını keserek intihar etmektedir...
***
Dedektif Buckley (Perry Strong) ile memur Wilkes (Shevy Gutierrez), bu olayın soruşturmasını yürüten polis görevlileri olup; Rose'dan, Laura'nın akıl sağlığına ilişkin bilgiler almaya çalışmaktadırlar...
Rose; kötü bir ruhun kendisine musallat olduğuna inanan Laura'nın, paranoyak sanrıları olduğu düşüncesindedir...
Böylelikle dedektifler de, Laura'nın delirmiş olduğuna kanaat getirmiş olurlar...
***
Nihayet hastaneden ayrılabilen Rose, artık evindedir...
Duşunu alıp kadehine doldurduğu şarabı, gün içinde yaşadığı üzüntünün neden olduğu dalgınlık içinde ağır ağır yudumlarken Rose; aniden kapı açılıp da nişanlısı Trevor (Jessie T. Usher) içeriye girdiğinde, irkilerek yere düşürdüğü şarap kadehi kırılıverir...
Ardından da birlikte...
Rose'un evli kız kardeşi Holly (Gillian Zinser) ve kocası Greg (Nick Arapoglou) ile önceden ayarlanmış restorandaki yemek randevularına giderler...
***
Ertesi gün hastanede...
Memur Wilkes, hastası Laura'nın ölümüyle sarsılmış olan Rose'un durumunu kontrol etmek için öylesine bir yanına uğrar...
Wilkes'ı başından kısa sürede savmayı becerebilen Rose, resepsiyon hemşiresi Wanda'nın (Ura Yoana Sánchez) gönderdiği; Laura'nın Profesör Muñoz'un ölümüne dair polisteki ifadesinin bulunduğu dosyasını, bilgisayarında incelerken oldukça ilginç bir söyleme rastlar...
Nasıl mı?
Aynen Laura'nın kendini öldürürken Rose'a gülümsediği gibi Victoria Muñoz'un (Judy Reyes) yastaki şaşkın eşi Profesör Muñoz'da Laura'ya gülümsemiştir...
Mümkünse, hadi gel de çık işin içinden...
***
Tam bunları okurken kardeşi Holly'den gelen telefon sonrasında dikkati dağılarak hastane içinde vizite çıkan Rose; kendisine "öleceksin" diye bağırarak seslenen hastalarından Carl Renken'ın, aniden saldırganlaştığına ve ancak erkek hemşirelerce kontrol altına alınabildiğine tanıklık eder...
Peş peşe gelen bu iki vahim olay neticesinde hastanenin başhekimi Dr. Morgan Desai (Kal Penn); uzun vardiya sürelerinden bunalarak yorgun düşen Rose'un, bir haftalık ücretli izin kullanmasını uygun bulur...
Böylelikle kafasını boşaltacak olan Rose, daha sağlıklı ve dingin olarak dönerek işine dört elle sarılabilecektir...
***
İstemeye istemeye de olsa izne ayrılan Rose, yolda uğradığı bir oyuncakçı dükkanından; Holly'nin de verdiği bir tüyo ile, yedi yaşına girecek olan yeğeni Jackson'ın (Matthew Lamb) Cumartesi kutlanacak doğum günü için hediye olarak bir tren lokomotifi satın alarak evine gider...
Bir iki yudum bir şeyler içerek rahatlamaya uğraşırken ötmeye başlayan kapı alarmının yarattığı şaşkınlıkla Rose, yine içki kadehini elinden düşürecektir...
Evet...
Gerçekten de Rose'un evinin arka kapısı, davetsiz bir misafirce açılmıştır...
Üstelik de bu durum, alarmın kurucusu güvenlik şirketinden gelen oldukça garip bir telefon araması ile de teyit edilmiştir...
***
Elbette Rose, polis ile Trevor'ı haberdar etmekte çok da gecikmez...
Fakat Laura ile Carl'ın davranışlarının nedenlerini araştırmayı takıntı haline getirmiş olan Rose'un, ruh halinde de ciddi değişiklikler olması ve o yüzden Dr. Madeline Northcott'a (Robin Weigert) başvurması da kaçınılmaz bir hal almıştır artık...
Dakika 40...
Korku sinemasına, oldukça sağlam bir giriş yapmış olan Parker Finn'in filminin geride kalanında kategorinin meraklısı sinemaseverleri; beklenmedik "ters köşe" sürprizleri de bünyesinde barındıran, ilgiyle izleyeceklerinden kesinlikle emin olduğumuz 75 dakikalık muhteşem bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,