Vur-Kaç-İzle-Unut
Yazar: Onur KırşavoğluBefore serisi gibi özgün bir aşk hikayesini, Boyhood gibi uzun yıllara dayanan bir emek ve yaratıcılık çabasını ve Waking Life gibi ait olduğu türe yenilik getiren estetik bir yapımı sinemaya kazandıran usta yönetmen Richard Linklater, yeni filmi Hit Man’le İstanbul Film Festivali gösterimlerinden hemen sonra genel vizyonla karşımızda. Senaryoyu, başrollerden birini de üstlenen Glen Powell ve Skip Hollandsworth’le birlikte yazan Linklater, bu kez ana akıma daha yakın ama kendi sinemasından özellikler de barındıran bir anlatıyı tercih ediyor. Filmin başlıca rollerinde ortak senarist Powell’ın yanı sıra Adria Arjona, Retta, Austin Amelio, Molly Bernard, Kagga Jayson ve Mike Markoff gibi isimler yar alıyor.
Film, polis teşkilatının sahte bir kiralık katil kullanması ve öldürme emri veren insanları tutuklaması üzerinden ilerliyor. Daha doğrusu, yaşanan bu gerçek olay sonrası yazılmış bir makaleden… Bu ekibe destek veren ve gönüllü olarak teşkilatta bulunan Profesör Gary Johnson, bir gün bir son dakika gelişmesiyle kendini tam olarak işi yaparken bulur. Neredeyse yıllardır aradığı şey buymuşçasına muhteşem bir performans sergiler ve devamında her “müşteriye” göre farklı bir kiralık katil portresi çizer. Elbette olaylar bir süre sonra başka bir yöne doğru ilerleyecektir. Profesör, Jung çalışmaları başta olmak üzere derslerinde felsefe üzerine çalışmalar yapar ve bolca öğütler verir. Bu öğütlerin başında öğrencilerine olmak istedikleri kişiye ulaşmak için mücadele etmeleri gerekliliği vardır. İronik bir şekilde, kendisi yeni görevi dersleri için bir nevi araştırma olarak görse de olmak istediği kişi yavaş yavaş ortaya çıkar. Filmin büyük bir bölümünde Fight Club filmindeki Anlatıcı/Tyler Durden benzeri bir alter ego anlatısı bizi karşılar. Powell muhteşem bir performansla karakter oluşumuna etkilyici bir katkı verir. Adria Arjona’yla tutan muhteşem kimyaları da eklenince film ikinci yarıda Badlandsvari bir tehlikeli çift hikayesine doğru evrilmeye başlar.
Linklater, filmin ilk yarısında, profesörün sahte kiralık katil performansı sunduğu yerlerde bir kimlik arayışı hikayesi anlatır ve başarılı bir karakter oluşumunu peliküle aktarır. Oldukça nahif olan, kendine pek de dikkat etmeyen, monoton bir hayatı bulunan ve bu sebeplerle bir boşanma yaşamış olan profesör, bu sıkışmışlığını büründüğü karakterler aracılığıyla aşar ve onun için her vaka yeni bir sahneye çıkış demektir. Bu rollerin toplamından süzerek kendine entegre ettiği ve tanıştığı an arzulamaya başladığı Madison tarafından kabul gören “nihai karakter” ise artık yeni profesörümüz olarak vuku bulur. Bu değişim öğrencilerinin bile dikkatini çekecek kıvamdadır. Profesör, artık kendi Tyler Durden’ını bulmuştur. İlk yarıdaki bu meselenin puan düşürücü yanlarından biri ise kendini çok tekrar etmesi ve derinlikten uzak, bir izle unut filmine daha yakın bir noktada durması. Linklater bunu biraz geç de olsa bir manevrayla değiştiriyor ve film, bir noktadan sonra belalı çift tarzı hikayesine evriliyor. Bu bölümde kara komedi sosu da bir miktar artıyor. Gary ve Madison, erotizm soslu, bol manevralı ve suç dolu bir yola giriyor. Aralarındaki kimya ve performanslar o kadar başarılı ki, hikaye anlamında fazla tatmin etmese ve görece basit kaçsa bile izleyiciyi çekmeyi ve filme bağlamayı başarıyorlar.
Final yolunda bazı klişeler izleyiciyi karşılasa da makul süresi ve temposunu hep aynı ayarda tutmayı başaran atmosferiyle Hit Man başarılı sayılabilecek bir noktada bitiyor. Eğlence bekleyen izleyiciler filmden fazlasıyla mutlu ayrılacaktır. Linklater sineması fanları ise bir miktar hayal kırıklığına uğrayabilir. Film, izleme deneyimi içinde memnun etse de sonrasında izle unut sınıfına daha yakın bir hissiyata dönüşecek. Sinemadan çıktıktan sonra, keyifli vakit geçirmiş bir halde olsanız da bir süre sonra film pek akıllara gelmeyecek diyebiliriz. Elbette, filmin hikayesini oluşturan, sahne olarak karşımıza az çıkmasına rağmen, profesörün her manevrasında kendini hissettiren kimlik, benlik vb. göndermeler filme güzel bir bonus katıyor ve sizi de düşünmeye sevk edecektir. Son tahlilde Hit Man’i, izleyeni pişman etmeyecek ama çok da derin izler bırakmayacak bir film olarak anmak sanırım yanlış olmaz.
Hit Man