Eli kanlı mafyadan şefkatli ana olur mu?
Yazar: Duygu KocabaylıoğluBu sonbahar-kış sezonunda MUBİ nevi şahsına münhasır dişil filmlere ve "MUBİ sunumlarına" imza atmaya adeta doymuyor. Önce ortalığı sarsan Demi Moore'lu “Cevher”i izledik, akabinde Elizabeth Sankey imzali “Cadılar” geldi. Aralık ayında ise Fransız sinemasının 2024’teki en güçlü silahı olan “Emilia Perez” yayın kataloğundaki yerini aldı. Ana türü müzikali koruyarak farklı janrlar arasında gidip gelen film; suç, dram hatta gerilim ve yer yer mizahı harmanlayan bir yapıda inşa edilmiş. Prömiyerini Mayıs 2024'te 77. Cannes Film Festivali'nde yapan ve Altın Palmiye için yarışan yapım, Jüri Ödülü'ne uzanmanın yanı sıra Karla Sofía Gascón, Selena Gomez, Zoe Saldaña ve Adriana Paz’dan oluşan kadın oyuncu kadrosunun tümüne, yani ensemble olarak, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırmayı da başardı.
Fransa’nın bu yılki resmi Oscar temsilcisi olan filmin senaristi ve yönetmeni ise ülke sinemasını yakından takip eden sinefillerin oldukça aşina olduğu bir isim: Jacques Audiard. (Bu yazının yazıldığı tarih itibariyle filmin ilk kısa liste olan son 15 film arasında olduğunu ve 5 filmlik son listenin de en güçlü adaylarından bir olduğunu ifade edelim.)
Audiard başarılarını burada tek tek saymaya sütunlarımızın yetmeyeceği kadar bol ödüllü ve takdir almış bir sinemacı: Kariyeri boyunca, iki BAFTA, 10 César Ödülü ve Cannes Film Festivali'nden dört ödül de dahil olmak üzere baş döndüren bir ödüller geçidine sahip.
Üstelik Emilia Perez, ünlü sinemacının Oscar'a aday gösterildiği ilk yapım da değil. Suç draması "A Prophet" (2009) filmiyle 2010'da Yabancı Dilde En İyi Film dalında Akademi Ödülü'ne ilk kez aday gösterilen Audiard'ın sinema evrenine hiç aşına değilseniz bu film ile başlayıp, ilişkilerin fedakarlık sınavından geçtiği "Pas ve Kemik" (2012) veya Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan "Dheepan" (2015) filmini seyrederek yolunuza devam edebilirsiniz. Ele aldığı basit gibi görünen kışkırtıcı mevzuları, karakterlerinin duygu dünyalarının en derinine inerek işlemeyi şiar edinen Audiard; "Emilia Perez" filminde de bu tutumunu sürdürerek, kendi sinemasını iyi bilen seyircisine bile bambaşka bir sinemasal evren sunmak için kolları sıvamış.
Film, başarılı bir avukatlık bürosuna bağlı çalışan ama suçluları temize çıkarmakla da pek gurur duymayan avukat Rita'nın, biraz da cebren ve hile ile, uyuşturucu kartelinin lideri Manitas’ın ekibine dahil olmasıyla başlıyor. Meksika’da çok büyük bir suç şebekesini, acımasız yöntemlerle idare eden Manitas, aslında içten içe bambaşka bir cinsel kimliği çevresine asla açık etmeden yaşayan bir adamdır. İçinde, yine ona ait olan bir kadın vardır ve artık dışarı çıkma zamanı gelmiştir. Manitas ölerek sonsuzluğa karışacak ve yerine Emilia Perez doğacaktır. Peki ama nasıl? Tam da bu noktada Rita devreye girer, Manitas’ın büyük gizlilik içinde yapılan ameliyatının organizasyonunun yanı sıra, çok sevdiği eşi Jessi ve çocuklarının da ‘ortamdan uzaklaştırılıp’ güvende olmasını sağlar. Fakat işler bununla bitmez, Perez’in hayal ettiği toz pembe dünya, içinde bulundukları gerçekliklere göre aşırı kırılgandır. Ayakları kesen kırıkları toplamak da dönüp dolaşıp yine Rita’nın işi olur. Ama bu sefer zorla değil, Emilia’nın iç dünyasını, değişimini gören bir dost olarak onun yanında bir anlamda yoldaşı olur.
Jacques Audiard bu hikayeyi, yine kendi imzasını taşıyan aynı adlı opera librettosundan sinemaya aktarmış. Opera eseri ise yazar Boris Razon'un 2018 tarihli Écoute romanından esinlenerek uyarlanmış. Audiard, filminin akışında 3 farklı kadın karakterine epizodik olarak ağırlık vermiş. Önce Rita, ardından Emilia, nihayetinde de Jessi müzikalde adeta sahne alarak hikayelerini ve dertlerini izlettiriyorlar seyircilere. Öte yandan, filmin baş kahramanı olarak bir adım öne çıkan tabii ki Emilia Perez ve onu canlandıran Karla Sofía Gascón. Bu noktada Gascon’a bir parantez açmak gerekiyor zira, kendisi bir trans birey; ve 2016’ya kadar da erkek kimliği olan Carlos Gascon olarak rol aldığı pek cok iş filmografisinde halen listeleniyor. Bir kadın ile hayatını birleştiren ve bir kız çocuk sahibi olan Gascon, cinsel kimliğini açıkladıktan sonra ailesinin de desteği ile cinsiyet değiştirme operasyonları geçiriyor ve bugün izlediğimiz Karla Sofía Gascón’a dönüşüyor. Gascon’un tüm bu serüvendeki deneyimini, oldukça yoğun biçimde Emilia Perez karakterinde kullandığını söylemek mümkün. Karakterinin öncesi ve sonrasındaki değişimleri fiziken beyazperdeye yansıtması muazzamken, oyuncunun esas indiği duygu dünyası ise Audiard'ın sinemasını konuşturduğu bir başka cephe. Tüm bu bağlamları düşündüğümüzde queer sineması açısından da türün ilerleyen zamanlarda parmakla gösterilen örneklerinden biri olacaktır Emilia Perez’in hikayesi.
Şüphesiz ki Emilia muazzam bir değişim yaşıyor ama sadece bedensel değil, ruhsal ve psikolojik bir dönüşüm de var işin içinde. Sanki katil ve vahşi olan Manitas iğdiş edilen eril kimlik ile temsil edilirken, yerine doğan dişil Emilia Perez daha sevecen, daha anaç ve affedici. Üstelik hikayenin son evresine yaklaşırken kurduğu hayır kurumu ve kendi geçmiş günahlarının kefaretini ödemek için yaptıkları bu dönüşümün final perdesi gibi. Ta ki filmin ters köşe ve pembe dizileri aratmayan finaline dek…
Bu masalsı hikayenin sinematografisi de mevzunun akışına ve büyüsüne uygun dizayn edilmiş. Hem çok renkli hem gerektiğinde ziyadesiyle karanlık renk paletinin yanı sıra, müzikalin öne çıktığı sahnelerdeki koreografilerden tutun da, ekran bölme yöntemi ile sanki filmi değil de sahnede operayı izliyormuş hissi yaratan teknik detaylara kadar işin prodüksiyon boyutu incelikle tasarlanmış. “Ben müzikal izlemem" diyen seyirciye bile kendisini izlettirebilecek bir yapım var karşımızda. Kaldı ki başta Cannes olmak üzere orijinal müziklerinin de en az oyunculuklar kadar övgü ve ödüle değer bulunduğu eklemiş olalım.
Uzun lafın kısası "Emilia Pérez" sadece Karla Sofía Gascón’un olağanüstü performansı ve Jacques Audiard’ın ustalıkla işlenmiş yönetmenliğiyle değil, aynı zamanda cinsiyet kimliği ve toplumsal normlar üzerine cesurca yaptığı sorgulamalarla da dikkat çekiyor. Filmin görsel estetiği, müzikal yapısı ve derin karakter analizleri, izleyiciye unutulmaz bir sinemasal deneyim sunuyor. Queer sinemasının önemli bir örneği olarak, "Emilia Pérez" hem duygusal hem de düşündürücü bir yapım olarak uzun süre hafızalarda kalacak. Özetle, Yabancı Dildeki En İyi Film Oscarları'nın bu yılki en güçlü favorisi olan bu yapım MUBİ kataloğunda “2024 bitmeden izlenmesi gereken filmler” listesinde seyircisini bekliyor. Mümkünse kaliteli bir görüntü ve ses sistemi ile izlenmesi tavsiyesi ile.
İyi seyirler!
Duygu Kocabaylıoğlı