“Il deserto rosso / Red Desert”, senaryosunu da Tonino Guerra ile birlikte yazan, İtalyan sinemasının önemli isimlerinden Michelangelo Antonioni’nin yönetmen olarak çektiği "ilk renkli" sinema filmi…
İlk olarak 7 Eylül 1964 tarihinde, 25. Venedik Film Festivalinin yarışma bölümünde gösterime giren ve buradan da "Altın Aslan" dâhil toplam 3 ödülle evine dönen film, 27 Ekim 1964 tarihinde Paris ve 8 Şubat 1965 tarihinde de ABD’de vizyona sokularak daha büyük bir izleyici kitlesi ile buluşması sağlanmış…
Filmin, 7.7/10 (11.349 oy) ve 4/5 (5.088 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.7/10 (24 yorum) Rotten Tomatoes yorum ortalaması, bize göre son derece etkileyici…
20. yüzyıl sinema klasikleri arasında yer alan bu filmde olan bitenleri daha iyi anlayıp yorumlayabilmek için de, her zaman yaptığımız gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle filmimize biraz daha yakından bakalım deriz…
“Il deserto rosso / Red Desert”, Michelangelo Antonioni’nin, “L'Avventura” (1960), “La notte” (1961) ve “L'eclisse” (1962) ile başlayan dört filmlik Monica Vitti’li serisinin son filmi…
İlk üç filmde baş erkek oyuncu olarak sırasıyla, Gabriele Ferzetti, Marcello Mastroianni ve Alain Delon gibi isimler Vitti’ye eşlik ederlerken bu filmde Vitti’nin partneri olarak Richard Harris’i görüyoruz…
Gerek Vitti’nin ve gerekse de Harris’in oyunculukları üzerine çok da fazla konuşmaya gerek olduğunu düşünmüyoruz… Onların sinema tarihindeki yerleri artık belli… Ancak Richard Harris açısından bu filmdeki en büyük talihsizliğin, filmin İtalyanca çekilmiş olması olduğunu söyleyelim ve konunun profesyonelleri dışında bu ayrıntının, pek fazla önemsenmediği bilgisini de son bir not olarak ekleyerek filmin oyuncularıyla ilgili bahsi burada kapatalım…
Filmin teknik ayrıntısı ile hikâyesi ve kurgusuna gelince…
Başta da söylediğimiz gibi bu film, Michelangelo Antonioni’nin ilk renkli filmi… Yani onun için bu film, kendini ifade etmek adına, bundan böyle hayal dünyasını ses ve görüntülerle sınırlandırmak zorunda kalmayacağı yeni bir dönemin başlangıcı olmuş… Artık onun sinemasında renklere de yer var…
Ki Antonioni bu filminde, mavilerin, kırmızıların, yeşillerin ve sisin beyazının pastel tonlarını olabildiğince yoğun kullanmış… Bir anlamda bu film, onun “renklerle gerdeğe girdiği” bir ilk olmuş…
Elbette film hakkında verdiği bir mülakatta, “Niyetim, fabrikaların bile güzel olabileceği bir dünyanın şiirini tercüme etmekti” diyen Antonioni, sanayileşmeyi bütün görkemiyle gözler önüne sererken, bu sanayileşmenin neden olduğu çevre kirliliği ile insan ve üretim ilişkilerindeki değişmeleri de (bir yanda grev yaparak işi durduran işçiler diğer yanda ise her türlü fırsatı değerlendirerek daha fazla güç ve para kazanmaya odaklanmış olan yöneticiler) sadece renkleri kullanarak anlatmamış…
Filminde, sanayileşmenin neden olduğu asap bozucu ses ve görüntü kirliliğini kullanmayı da kesinlikle ihmal etmeyerek bize göre Antonioni, bu film ile dönemini aşan bir işe imza atmış…
Fakat maalesef filmin finalinde, bütün bu değişim rüzgârlarından olumsuz etkilenerek duygusal bir savrulma yaşayan (Giuliana) Monica Vitti ile konuşan Türk denizcinin, “Anlamıyorum” dediği gibi bu filmin değeri de Venedik’te kazandığı ödüllere rağmen ne yazık ki, çekildiği dönemde yeterince anlaşılamamış…
Sonuç olarak, her izleyişimiz de başka bir şey keşfettiğimiz, arşivimizin nadide parçalarından biri olan bu Antonioni klasiği için puanımız 4,5 önerimiz ise, “mutlaka izlenmeli” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 25 Ekim 2018 günü saat 01.04’de yazılarak paylaşılmıştır...