Light My Fair!
Yazar: Banu BozdemirAlexandru Belc'in kısa film ve belgesellerden sonra çektiği ilk uzun metrajı, 1970'lerde Komünist Romanya'da aşkla başlayan ama polis baskınıyla sonlanan sert bir geceyi anlatıyor. 1972’de tek parti rejiminin iktidarda olduğu Romanya Sosyalist Cumhuriyeti’nde Çavuşesku baştadır ve ülkeyi 25 yıl kesintisiz yönetmiştir. Filmin gerçek olaylardan ilham aldığı gerçek… Çavuşesku döneminde radyoların kapatılıp, sadece bir televizyon kanalının iki saat yayın yaptığı, insanların korku dolu geçirdikleri bir 25 yıldan bahsediyoruz. Bu tarz baskı rejimlerinin büyükleri teslim alması daha kolayken, Belc gençlerin tepkilerine yönlendiriyor bizi.
Cristian Mungiu ve Corneliu Porumboiu ile çalışan Belc, onların izinde ve siyasi yasakların insanların hayatında açtığı travmaların izini sürüyor. Ana ve Sorin arasında bir ayrılık hikayesi olarak akacağını düşündüğümüz hikaye bir radyo programı (Metronom) sayesinde bambaşka bir yola giriyor. Gençler çok sevdikleri programa mektup yazıp, Almanya’ya taşınacak olan Sorin’le yollamayı düşünüyorlar ama işler pek umdukları gibi gitmiyor. Burada Sorin’in kimliği konusunda Çavuşesku dönemine ait bir detay barındırıyor olabilir. O dönemde her otuz kişiden birinin gizli rejim polisi olduğu söyleniyor, Sorin’de bu şekilde hikayedeki yerini almış oluyor.
Film bir yandan, özellikle evde gençlerin salınışlarına yönelmiş kamera hareketleriyle 70’lerin Türk filmlerini andırıyor, bir yandan da gençler yaptıkları muhabbetin içeriğiyle sempati topluyorlar. Metronom programının DJ’i Romanya’dan kaçtıktan sonra programı Radio Free Europa’da yayınlanıyor ve gençler o arada Jim Hendrix ve The Doors muhabbetinin içinde bir saygı duruşu gerçekleştiriyorlar bizim adımıza, bize sunarcasına… 1967de ilk kaydı yapılan Light My Fire yorumu Metronom'da farklı bir yorumla karşımıza geliyor, özellikle de Ana’nın karanlık sokakları adımladığı duygusal olarak kırgın olduğu anların ardından…
Daha özgürlükçü, daha alternatif bir dünya istemenin bedeli gizli polis tarafından Rumen devletini karalamak için yabancılarla işbirliği olarak yorumlanıyor ve gençler sorguya alınıyor. Arkadaşlarının aksine Ana onlara olan sadakati ve içindeki adalet duygusuyla uzlaşmayı reddediyor. Aslında Sorin’i etkilemek için giydiği, arkadaşı Roxana’nın annesinin mor kıyafeti içinde sorgu odalarında üzerine baskıyla eğilen adamlar karşısında daha da küçülürken, yoldaşların iknası karşısında ise bireysel direnciyle büyüyor. Belc burada Sorin karşısında kalbi ve gururu kırılan Ana’yı yükselişe sokar, öyle ki Ana, bir nevi masumiyet kaybı gibi de yorumlanacak bir şekilde, Sorin’le yarım kalan sevişmesini tamamlama konusunda da aynı kararlılıkta davranıyor, sonunda Sorin’le ve bireysel davasıyla ayrı düşecek olsa bile!
Sorin’in karşısında heyecandan dili tutulan Ana’yı, dans eden arkadaşlarının arasında sıkışmış olarak bulsak da, polisin tehditleri karşısında küçük bedeni zorlansa da filme küçük bir nabız kattığını, akış seyrini değiştirdiğini söylemek mümkün. Film Ana’ya gerçek dünyanın bir provasını yaptırıyor. Otoritenin her yerden; aileden, devletten, hayatına girecek adamın duyarsızlığından ya da korkusundan bile hayatına sirayet edeceğini hissettiriyor ve onu politik bir duruşun içerisinde kendi doğrularıyla yoğurmaya devam ediyor. Film kendi doğrularının peşinde yol almak, büyümek ve yetmişlerin özgür ruhunun altında kalmış Romen gençliğinin durumunu göstermek konusunda iyi bir yol izliyor…
twitter.com/banubozdemir