Hesabım
    The Yellow Wallpaper
    Ortalama puan
    2,9
    1 Puanlama
    The Yellow Wallpaper hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.099 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    2 Ağustos 2024 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da, Charlotte Perkins Gilman'ın aynı isimli kısa hikayesinden (1892) uyarlayarak Alexandra Loreth ile birlikte kaleme alan K Pontuti'nin yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "The Yellow Wallpaper"; anne olmaya hazır olmadığının ziyadesiyle anlaşıldığı ortada olan bir kadının...

    Hamilelik ve doğum süreci sonrasında yaşadığı travmanın, stres bozukluğuna dönüşerek...

    Hem kendisinin hem de çevresindeki herkesin perişan olmasına yol açtığı, psikolojik bir drama olarak geliyor karşımıza...

    ***

    Gelin isterseniz, 10 sayfalık bir kısa hikayeden uzun metrajlı bir film çekmenin; her zaman doğru sonuç vermeyeceğinin apaçık bir kanıtı olan, ABD - İrlanda ortak yapımı bu filme biraz daha yakından bakalım...

    ***

    Film...

    Kocasının, değişik bir ortamda dinlenerek rehabilite olmasını arzuladığı Jane'in (Alexandra Loreth)...


    "Bunu niye yazıyorum bilmem...

    Yazmak istemiyorum... Yapabilecekmişim gibi gelmiyor... Beni çok yoruyor... Ama devam etmeliyim, en azından senin için..."


    Şeklindeki girişiyle başlar...

    ***

    Ardından da...

    Bir at arabasına binmiş bir vaziyet de...

    Aslında bir yazar olan aynı Jane'i, doktor kocası John (Joe Mullins) ve yeni doğurduğu bebekleri ile beraber...

    Yaz boyunca kalmak üzere, kendilerine kalan miras konusunda anlaşamayan iki kardeş arasındaki davaya bakan mahkemeden kiraladıkları kır evine doğru giderlerken görürüz...

    ***

    Arabada...

    Karşılıklı oturmakta olan karı kocadan Jane...

    İçerisine bir şeyler karalamak istediği defterini eline aldığında...

    John'un, "Hayır!" dercesine içerikteki bir uyarıya varır derecedeki bakışlarını hisseder hissetmez...

    Elinden bırakmak mecburiyetinde kalır...

    ***

    Derken...

    John'u, Jane'e hitaben...

    "Lütfen canım, bir şey yap!" dedirtecek bir biçimde...

    Bebekleri ağlamaya başlar...

    ***

    Ancak...

    Bunun karşılığında, Jane'in gerçekleştirdiği tek hamle...

    Şefkatle ilgilenerek susturmak yerine...

    Ağlayan bebeği kucaklayarak, hareket halindeki arabanın penceresinden dışarıya...

    Fırlatıp atmak olur...

    ***

    Derken eve vardıklarında...

    Jane'in, kendilerini kapıda beklemekte olan çocuk bakıcısı Mary'e (Clara Harte) teslim edeceği bebek halen hayat da ve yanlarındadır...

    ***

    Zira...

    Jane'in, bebeği arabadan atması...

    Sadece onu sahiplenemediğinin, sembolik bir göstergesidir...

    ***

    Ve...

    Filmin ve vakti geldiğinde halüsinasyonlar da görmeye başlayacağı kendi öyküsünün anlatıcısı da olan Jane, yukarıda yarım bıraktığı sözlerine...


    "Sadece John ve benim gibi sıradan insanların yazın, atadan kalma bir evin güvenliğini sağlaması çok nadirdir... Ona hayaletli ev deyip, romantik Felicity'nin zirvesine ulaşırdım... Bu, benden çok şey isterdi...

    Yine de evde, garip bir şey olduğunu gururla söyleyeceğim... Ayrıca kirası niye çok ucuz ki?

    John bana gülüyor ama elbette evlilik de böyle bir şey beklenir..."


    Diyerek devam da edecektir...

    ***

    Neyse...

    Kiraladıkları evi, daha önce görmüş olduğu anlaşılan John...

    Jane'i gezdirirken sıra...

    Eskiden ilk başlar da çocuk odası...

    Çocuklar büyüyünce de oyun odası olarak kullanılan...

    Sarı duvar kağıdı kaplı odaya gelir...

    ***

    Ki...

    Bu odayı John...

    Büyük, havadar, pencereli ve güzel manzaralı bulması nedeniyle...

    Kendilerine yatak odası olarak seçmiştir...

    ***

    Fakat...

    "Garip" bulduğu bu oda hakkında Jane, kesinlikle John ile aynı fikirde değildir...

    ***

    Evdeki ilk gecelerinde...

    Jane, işittiği çığlık sonrasında uykusundan uyansa da...

    John hiçbir şey duymamış ve mışıl mışıl uyumasını sürdürmüştür...

    ***

    Ertesi sabah uyandığında...

    Bir tepsi içindeki ilacı ve kahvaltısı...

    Kalkıp odayı şöyle bir dolanıp...

    Yeniden döndüğü yatağında...

    John'un kız kardeşi Jennie (Jeanne O'Connor) tarafından, Jane'in ayağına kadar getirilirken...

    ***

    Kasabadaki işine gitmekte olan John...

    Gün içinde...

    Biraz etrafa bakınıp, bahçede meşgul olacağını söyleyen Jane'e yazı yazmamasını...

    Karısının başına bir gardiyan gibi diktiği Jennie'ye de, Jane'in bir saatten fazla çalışmamasını tembihleyerek çıkıp giderken...

    ***

    Günlerini...

    Avare kasnak misali, mütemadiyen tek düze uğraşılarla doldurmakta ve sarı duvar kağıtlı odadan nefret etmekte olan Jane'de bize...


    "İki haftadır buradayız ve o ilk günden beri daha önce yazmak istemedim... Şu an iğrenç çocuk odasında, cam kenarında oturuyorum ve istesem de yazmama engel olacak hiçbir şey yok, güçsüzlükten başka...

    John bütün gün evde değil... Önemli vakalar olduğunda, bazı geceler bile...


    Durumumun ciddi olmadığına sevindim ama bu sinirsel sorunlar çok iç karartıcı... John gerçekten ne kadar acı çektiğimi bilmiyor...

    Çünkü...

    Acı çekmek için bir sebep olmadığını düşünüyor ve bu da onu, memnun ediyor...


    Elbette bu sadece asabiyet ve bana ağır geliyor...


    Mary bebekle çok iyi anlaşıyor ama ben anlaşamadım...

    Bebek beni çok geriyor... Sanırım John, hayatında hiç gergin olmamış... Bu 'duvar kağıdı' bana, sanki ne kadar kötü bir etkisi olduğunu biliyormuş gibi geliyor... Bu beni çok yoruyor ve nedense korkutuyor da... Perili olduğunu düşünmeye başladım..."


    Demek suretiyle, yaşadıklarını özetler...

    ***

    Halbuki bir hekim olarak John...

    Oldu da, takıntılı bir fantezi haline getirdiği duvar kağıdını değiştirdiler...

    Bu sefer de Jane'in gözüne...

    Kapının, karyolanın ve parmaklıklı pencerelerin batacağına inanmak da...

    ***

    Ve bunu...

    Kendini...

    Söz konusu duvar kağıdının içine sıkışıp kalmış olan, emekleyen bir kadının bulunduğu düşüncesine kaptırarak tırlatma aşamasına gelen Jane'de izah etmeye uğraşmaktadır...

    Dakika 29...

    ***

    Jane'in içinde olduğu koşulları...

    Kocası tarafından hayata geçirilmiş, kendisine yönelik zorunlu bir dayatma ve tecrit uygulaması olarak kabul etmesi yüzünden...

    Duvar kağıdındaki emekleyen kadın ve bir türlü benimseyemediği bebeğine ilişkin sorunların, nerelere evrileceğinin görüleceği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; Jane karakterini canlandıran Alexandra Loreth'in performansına yaslanılmakla yetinilen, 80 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    ***

    Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...

    "Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...

    Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...

    25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top