Hesabım
    Çaykovski'nin Karısı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Çaykovski'nin Karısı

    Bir ilişki dökümü!

    Yazar: Banu Bozdemir

    (Biyografiye yaslanan filmleri izlerken hep hayatı filme çekilen kişinin hayatının bu kısmını görseydi nasıl tepki vereceğini merak ederim. Bazen hayatları o kadar didik didik ediyoruz ki asıl odak noktası filmin odağından çoktan çıkmış oluyor.)

    Leto ve Petrov Grip Oldu filmlerinden sonra Tchaikovsky’s Wife / Çaykovski’nin Karısı filmine imza atan Kiril Serebrennikov başarılı bir sahne yönetmeni edasıyla karşımıza çıkıyor ve gerçekten de görüntü yönetmeni Vladislav Opelyants’ın çarpıcı kamera hareketleriyle filmin iç karartıcı dokusu üzerimize daha fazla sıçrıyor.

    Film konu olarak tanıdık, nitekim 1971 yılında Ken Russell ünlü besteci Pyotr İlyiç Çaykovski ve eşi Antonina Milyukova arasındaki eziyetli ilişkinin bir dökümünü karşımıza getirmişti. Orada Richard Chamberlain ve Glenda Jackson oynuyordu ve anti-çifte hayat vermişlerdi… Filmin Çaykovski’nin Karısı filmine de kolayca monte edilecek hayatsal konusu şu cümlelerden oluşabilir: Tchaikovsky’nin (Çaykovski) hayatı boyunca yaşayacağı depresyonun kaynağı olarak homoseksüellik ve takıntılı bir kadınla yaptığı evlilik gösterilebilir.

    Altın Palmiye için yarışan film, tutkulu bir aşkla, ondan kaçan bestecinin gittikçe trajediye dolanan hayatlarını aktarıyor bizlere! İkisi de bir mahkumiyetin izini taşıyor: Antonina 19. Yüzyıl Rusya’sında kendisini asla sevemeyecek bir adama mahkum oluyor, Çaykovski ise bir cinsel kimliğin ağlarına dolanıyor ve bu kimliği toplumun gözünde dindirmek, biraz da maddi olarak rahatlamak için bu evliliğe evet diyor ve o da ayrı bir mahkûmiyetin kurbanı oluyor. O dönemde bu ilişkinin nasıl yaşandığını tam detaylandıramayız ama filmin vurucu yerlerinden birisi de Çaykovski’nin cinsel kimliğinin Antonina’dan saklanması. Hatta yönetmen bunu elindeki bir koz gibi filmin bir yerine kadar taşımayı amaçlıyor. Ama sonrasında Antonina’yı boşanmaya ikna etmenin bir yolu olarak herkesin ağzında dolaşan bir sebep haline geliyor.

    Film özellikle Antonina’nın yanında durmaya gayret ediyor. İkisini de burjuvazinin yarattığı hayali yaratıklar olarak göstermek yerine, yaşayan, acı çeken ve giderek trajedinin içine çekilen kişiler olarak gösteriyor ki bu zaten doğru olanı. Filmin başlarında ortalıkta dolanan kara sineğin Antonina’nın basit zevklerini ifşa etmesi ve bunun Çaykovski tarafından ezilmesi olarak da yorumlayabiliriz. Zira o sinek ortak kader buluşmasından sonra ortamı terk ediyor.

    Ne olursa olsun, birbirlerinden uzak da kalsalar, birbirlerini neredeyse hiç görmeseler de, kadın korkunç bir ayrılığın pençesinde boğuşurken, erkek de erken ölümle sınanmış kapalı bir özel hayat sürer. Özellikle de ışığın kimi yerlerde tablovari detaylar barındırdığı filmde eksik olan şeylerden birisi de Çaykovski’nin müziğinin tınısını duyamamak oluyor. Yönetmen detaylı, uzun bir anlatım ağının içine Çaykovski’nin müzikal dehasını koyamıyor, sadece Antonina’ya ondan ayrılması için gönderilen aracıların yaptığı ‘deha’ vurgusu ön planda!

    Çaykovski’nin eşcinsel arkadaşı Nikolay’ın salonunda kurulan, Antonina’ya sunulan genç ve çıplak erkek tasvirleri bir anlamda, dindar bir şekilde boşanmayı reddeden Antonina’nın kafasının karıştığı, başka bir evreye geçtiğinin kanıtı. Ama bu sahnenin fazlaca anlamı yok, gerçekliğini yitiren ve bocalayan bir kadının dramını çoğaltmaktan başka. Çaykovski’nin nerdeyse filmin yarısından itibaren görünmemesi, kadının yaşadıklarının gerçek mi fantezi mi olduğu duygusunu içimize doldurmasına sebep oluyor yönetmen… Yine de takıntılı sevginin cevabını tam olarak veremiyor film, kendi bakış açısıyla asık suratlı bilinmezlik kokan bir dram olarak işlevini tamamlıyor. Geriye depresif görüntüler eşliğinde, müziğin fazlaca duyulmadığı, hezeyanlarla geçen ömürlerin takıntısı kalıyor! Bir de Alyona Mikhailova’nın zaman zaman tökezleyen oyunculuğu…

    twitter.com/banubozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top