Senaryosunu, Zeynep Miraç kaleme alırken...
Müziklerini Murat Evgin'in yaptığı ve yönetmen koltuğunda da Selçuk Metin'in oturmakta olduğu "Caniko / Sweetie"; son derece şahane, biyografik bir belgesel olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, ENKA Sanat'ın yapım sponsorluğunu üstlendiği; pek çok arşiv belge ve görüntüsünün yanı sıra, özgün mülakatlara da yer verilmiş...
Ve yola...
Genco Erkal'ın yaşamını anlatan "Genco" (2023) belgeseliyle çıkmış olan ENKA Sanat'ın Direktörü Murat Ovalı'nın...
"Türk tiyatrosunun duayenlerinin yaşanmış özel hikayelerini, birçok sanatseverle buluşturmak, aynı zamanda gelecek nesillere iz bırakabilmek için bir belgesel kuşağı yaptık..." diyerek nitelendirdiği bu kuşağın parçalarından...
Elimizdekine, biraz daha yakından bakalım...
***
Hariciyeci Ahmet Naci Kenter ile İngiliz asıllı Olga Cynthia (Nadide Kenter) çiftinin, beşinci çocukları olarak 1928 yılının 11 Ekim gününde dünyaya gelen; Türk tiyatrosunun "Kutup Yıldızı", Yıldız Kenter'in yaşam öyküsünün ele alındığı ve anlatıcısının da (narrator) Ayça Bingöl'ün olduğu belgesel...
Yıldız Kenter'in, Nazım Hikmet'in "Ellerinize ve Yalana Dair" (1949) isimli şiirinden...
Sahnede seslendirdiği...
Aşağıdaki...
Muhteşem dizeler ile başlar...
"Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal,
ağır ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli hafif, sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizliyen
elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar,
ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.
Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden
doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka herşey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir."
***
Belgeselin danışmanlığını da üstlenmiş olan Prof. Dr. Dikmen Gürün, Kenter'in babası Ahmet Naci beyin...
1927 yılında çıkan bir kanun nedeniyle...
Daha sonra bunalıma girerek, bir alkoliğe dönüşecek olmasına rağmen; yabancı uyruklu karısını boşamak yerine, hariciye mesleğinden men edilmeyi tercih ettiği kısma değinirken...
***
Can Dündar'ın "Yüzyılın Aşkları" (2018) belgeselinden yapılan bir alıntı ile de...
Kenter ailesinin, parasızlık yüzünden sürekli ev değiştirdiğini...
Ve...
Bu taşınmalar esnasında, ev yerleşene kadar...
Her zaman olduğu gibi, meyhanelerde yahut da arkadaşlarıyla vakit geçiriyor olan...
***
Ama...
Gizlice götürüp yazdırdığı (Ankara, Cebeci) ve öğretmenlerinin takdirini toplamak suretiyle...
Sınıf atlayarak ilerleyeceği konservatuvara da girmesini sağlayan babası, ortalıktan yok olduğu için...
Bütün yükü...
Artık ailenin, hem annesi hem de babası halini almış olan Nadide hanımın sırtladığını öğreniyoruz...
***
Yıldız Kenter'in kendisi, henüz dört yaşındayken annesi...
Sarı saçlı mavi gözlü, Müşfik adındaki bir bebeği...
"Al, senin bebeğin..." diyerek kucağına verir...
***
Ki, veriş o veriş...
Bundan böyle, yolları hiç ayrılmayacaktır...
İki kardeşin...
***
Derken...
Anne Nadide hanım...
Hali vakti yerindeki ailelerin çocuklarına İngilizce dersi vererek, ailesinin geçimini sağlarken...
O evlerden...
Kırık dökük eşyalarla dolu ve kışın soğuk olan kendi küçücük evine, çikolatalar ile o çocukların ufaltılmış kıyafetlerini getirdiği...
***
Ve...
Böyle olunca da Yıldız Kenter'e...
"Hep başkalarının kıyafetleri içinde büyüdüm..." dedirttiği...
Çok net olarak...
İçimizi burkan, bilgiye de ulaşmış oluruz...
***
Elbette...
Bu kadar da değildi...
Yoksulluk öylesine ciddi boyutlardaydı ki, altı çocuklu bu aile için...
Eski gazetelerden, kese kağıdı yapıp pazarda satmalarına ilaveten küçük Yıldız komşu evlere...
Temizlik yapmaya da gitmekteydi...
***
Çok geçmez...
Sıra Yıldız Kenter'in oyunculuk faslına da gelir...
Ve bu konuda da...
Genco Erkal (Oyuncu, Yönetmen), Seçkin Selvi (Çevirmen, Tiyatro Eleştirmeni), Göksel Kortay (Oyuncu), Haldun Dormen (Yönetmen, Oyuncu), Engin Hepileri (Oyuncu) ve Ayça Bingöl'ün (Oyuncu) anlattıklarına kulak veririz...
Dakika 10...
***
Büyük tiyatro ustasının...
Hijyen takıntısı, çalışkanlığı, iş disiplini, yeteneği, hırsı ve kuralcılığına ek olarak...
Komünistlik suçlamasıyla, Muhsin Ertuğrul'u Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinden alan Demokrat Parti'nin iktidara gelişiyle...
Ankara'da noktalanan tiyatro yolculuğunun İstanbul'da devam eden kısmı ile Selçuk Kaskan'ın yaratıcısı olduğu "Uğurlugiller Ailesi"nin (1961 - 1978) radyo macerası ile ötesinin de...
En ince detayına kadar...
***
Pek çoğu da...
Onun "canikosu" olan...
Müşfik Uzun (Yıldız Kenter'in torunu), Deniz Yüce Başarır (Yayıncı), Hakan Gerçek (Oyuncu), Güzin Özyağcılar (Oyuncu), Bartu Küçükçağlayan (Oyuncu), Demet Evgar (Oyuncu), Tilbe Saran (Oyuncu), Okan Yalabık (Oyuncu), Bülent Şakrak (Oyuncu), Yeşim Koçak (Oyuncu), Suat Özturna (Öğretim Görevlisi), Leyla Tepedelen (Yıldız Kenter'in kızı), Kadriye Kenter (Oyuncu), Zeynep Özyağcılar (Oyuncu), Zeynep Oral (Yazar, Gazeteci), Ayhan Kavas (Oyuncu), Mehmet Birkiye (Oyuncu, Yönetmen), İzzet Günay (Oyuncu), Ali Poyrazoğlu (Oyuncu), Erdal Özyağcılar (Oyuncu), Sema Özcan Sarper (Oyuncu), Yücel Erten (Yönetmen), Demet Akbağ (Oyuncu), Mustafa Alabora (Oyuncu), Filiz Kutlar (Oyuncu) ve Özge Borak (Oyuncu) tarafından dillendirilen...
Belgeselin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; izlerken duygulanmalarının, neredeyse kaçınılmaz olacağını tahmin ettiğimiz...
108 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,