“Yuvamız Gerçekten Burası mı?”
Yazar: Onur ÇakmakAlmanca bir kelime olan “Heimat”, yaşanılan yer, ev ya da vatan anlamlarına gelir. Alman kültürü içerisinde ortaya çıkan heimat’ın tek ve yalın bir karşılığı yoktur. Kültür bilimci Hermann Bausinger’e göre heimat; bireyin güvenliğini ve varlığının güvenilirliğini deneyimlediği mekânsal ve sosyal bir birimdir. Yabancılığın ve yabancılaşmanın olmadığı, beklenebilir eylemlerin görüldüğü, davranışsal beklentilerin karşılandığı yerdir… Burada yapılan ev veya vatan çağrışımları kuşkusuz dünyanın farklı coğrafyalarında yerinden, vatanından edilen yüzbinlerce insan için farklı, gezginler için farklı, bunlar olup biterken küçük, büyük, mega kentlerde yaşamını sürdüren milyonlarcası için farklı bir anlam ifade ediyor. Robert Zemeckis’in son filmi Here’da, ilk insandan günümüze çizilmiş bir sınırın içine bakarken, tarih akışında bu alana düşen kişilerin özelinde yuvanın imlediği karşılıklara bakıyoruz.
Richard McGuire’nin 2014’te çıkan aynı isimli çizgi romanının uyarlaması olan filmin en önemli alamet-i farikasını açılıştan kısa bir süre sonra anlamak mümkün oluyor. Tek mekanda tek kamera açısıyla takip ettiğimiz hikayede ayrıca zaman da lineer şekilde ilerlemiyor. Ayrıca neredeyse tüm karelere, farklı zaman dilimlerini gösteren minik pencereler ekleniyor. Bu tercihlerin benim için seyir sırasında ayrı, filmin ardından düşündüğümde ayrı dönüşleri oldu. Filmi izlerken tek mekan tek açı kullanımı hoşuma gitti ancak doğrusal olmayan anlatı ve üst üste binen kareler diyalogların çok değerli olduğu türden bir senaryoda karakterleri takip etmemi, bilhassa bazı anlarda duygusal yoğunluğun içinde kalmamı güçleştirdi.
Filmde Tom Hanks, Robin Wright, Paul Bettany, Kelly Reilly gibi önemli isimler başrolleri paylaşıyor. Bu isimler anlatının merkezindeki aileyi oluşturan karakterlere hayat veriyor. Bu aileye eklenen, farklı tarihlerde aynı mekanda karşımıza çıkan insanlar ve aileler de yan parçaları oluşturuyor. Filmin açılışını ve finalini Hanks ve Wright birlikte yaparken, yapım aynı zamanda Zemeckis’le beraber bu ikiliyi uzun süre (Forrest Gump, 1994) sonra bir araya getiriyor. İkiliye aynı filmden senarist Eric Roth, görüntü yönetmeni Don Burgress, ses tasarımcısı Randy Thom, kostüm tasarımcısı Joanna Johnston ve müzik yapımcısı Alan Silvestri katılıyor. Yazının devamında değineceğim teknolojik dokunuşların yarattığı tuhaflıkları dışarıda tutarak, oyuncuların oldukça iyi iş çıkardığını düşünüyorum. Paul Bettany’nin Al karakteri hikaye boyunca favorimdi. Kadroda Zemeckis ailesinden oyuncu/yönetmen Leslie Zemeckis ve çiftin kızları Zsa Zsa Zemeckis de yer alıyor.
Ekibin yeniden toplanması benim gibi birçok Forrest Gump seven sinema izleyicisinde merak uyandırmıştır. İki filmin de alt notalarında benzer kokular bulmuş olmak hoşuma gitti. Bir tiyatro oyununu andırsa da Here, Tom Hanks’in de bir söyleşisinde belirttiği gibi yönetmenin filmografisinde yeni bir fikrin ürünü olarak öne çıkıyor. Bu fikrin ve oyunculukların senaryoyu ve filmi ne kadar taşımaya ne kadar yettiği üzerinde elbette tartışılabilir. Yumuşak karnıma dokunduğu için ben burada oyumu olumlu kullanıyorum.
Filmde yer verilen teknolojik unsurlardan da bahsetmek gerekiyor. Hanks ve Wright’ı genç görebilmemizi sağlamak adına ikilinin birçok fotoğrafı taranmış ve “de-aging” yapılmış. Ancak tam olarak faydalanılamamış olacak ki oyuncular film boyunca sabit duran kameranın önüne geldiklerinde bazı defolar ortaya çıkmış. 2008 yapımı The Curious Case of Benjamin Button’ı aklıma getirdiğimde, burada daha mahir olunmasını beklemek sanırım yanlış olmaz.
Yapımın Z raporu masaya geldiğinde özgün sayılabilecek bir fikir, Forrest Gump ekibini yeniden buluşturmak, tek mekan kullanarak zaman mefhumu üzerine düşündürmek gibi çıktılardan bahsediyoruz. Tüm bunlar, eğer hikaye benim gibi kişisel bir yerden bam telinize basmadıysa, salondan memnun ayrılmanız için yeterli olmayabilir. Son olarak, aynı mekanı deneyimleyen türlü karakterlerin ağzından “burada” olmakla ilgili fazlasıyla done görmüşken, bir de orada olmakla ilgilenmeyenlerin tarafına geçmeli sanırım. Belki de girişte alıntıladığım Bausinger’ın tariflediği yer, Zemeckis’in kadrajına sığdırdığı gibi bir yer değildir? Belki de gerçek bir evi, yuvayı asla himaye edemeyiz.
Onur Çakmak