Kaptanın seyir defteri!
Yazar: Banu BozdemirGomorra, Dogman, Pinokyo ile adını duyuran özellikle de gözü kara mafya filmi Gomorra ile bilinen yönetmen Matteo Garrone’un son filmi Io Capitano / Kaptan Benim göçmen hayalleri üzerine farklı, yine gözü kara ve yürek burkan bir drama sunuyor. Film, tüm duygusal çıkışlarına rağmen nihilist bir yanılgıya düşmüyor, aksine yol boyunca genç kahramanlara yola devam etme gücü, umudu aşılıyor… Venedik’te yarışan bir diğer film Yeşil Sınır'la aynı düzlemde mükemmel ve göçle ilgili birbirini tamamlayan filmler olarak gösteriliyor. Yeşil Sınır sınırda geçiyorken, Kaptan Benim de sınıra kadar olan zorlu yolculuk anlatıyor.
Film Afrika topraklarını arşınlıyor, oralardaki acımasızlığın, işkencenin boyutlarıyla bizi tanıştırıyor ve insanın paraya tapan bir pislik olduğunu defalarca yüzümüze çarpıyor. 16 yaşındaki Senegalli Seydou ve kuzeninin rapçi olma hayalleriyle çıktıkları yolculuğu takip eden film, çocukların masumiyetini yakıp kül etse de bir umut yolculuğunun peşinde yine de…
Seydou Sarr ve Moustapha Fall profesyonel oyuncular değil ama rollerini son derece olgun bir performansla üstleniyorlar ve bizi de yanlarında sürüklediklerini hissediyoruz. Özellikle de Seydou ve Moussa uçsuz bucaksız Sahra Çölü’nü geçerken… Çölde ancak büyülü gerçeklikle açıklanacak kadar duygusal ve gerilimli bir an yaşanır! Seydou artık yürüyemeyecek hale gelen yaşlı kadına, kendilerine rehberlik eden adamı kaybetme pahasına yardımcı olmaya çalışır ama kuzeninin yalvarmalarıyla aklı karışır ve koşarak onlara yetişir. Hayalinde kadına yardım ettiğini düşünür, aynı tonlarda başka bir büyülü gerçeklik anı da annesini sevdiğini söylemek için bir büyücü doktordan yardım aldığı sahnedir.
Bu sahnelerle, her türlü umut kırıcı anına rağmen, Seydou yaptıklarının doğru olduğuna ve yola devam etmesi gerektiğine inanıyor, annesinin onayını almamasına rağmen atalarının bu yolculuğa onay verdiğini düşünüyor, hatta kendisini gizli bir güçle koruduklarını da hissediyor, yoksa bu ruhsal ve fiziksel işkenceye dayalı dayanıklılık sınavını geçemeyebilirdi.
Nijer, Agadez, Sahra Çölü, Trablus’u geçen çocuklar bir de Seydou’nun öncülüğünde İtalya’ya göçmen taşıyan bir gemiye kaptanlık ederler, bence o da filmin büyülü gerçeklik anlarından biri; film bu anları gerilimle daha da anlamlı hale getirmeyi başarıyor. Film teknik olarak çok yüksek; Garrone bu anlamda çok sayıda karaktere, deniz ve çöl sahnelerini yetkin bir dille çekecek kadar bütçeye ve bir görüntü yönetmenine sahip görünüyor. İlk defa çalıştıkları Paolo Carnera da bu anlamda odağını insana sabitliyor.
Bu bir ergen hikayesi değil ama bir büyüme ve bir kahramanlık hikayesi. 16 yaşındaki bir çocuğun umuda doğru yaptığı yolculukta yürek gücünü ve direncini sorgulayan film, İtalya’yı bir umut gibi gösteriyor ama onları ülkeye alıp almayacaklarını bilmiyoruz, Afrika’nın sıcağında yanıp kavrulan mülteciler için Avrupa umut mu gerçekten?
twitter.com/banubozdemir