Hesabım
    Rekabet
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Rekabet

    Guadagnino’dan Tutku Dolu Bir Maç!

    Yazar: Onur Kırşavoğlu

    I am Love, A Bigger Splash, Suspiria ve elbette modern başyapıtlardan Call Me by Your Name’le yakın döneme damga vuran İtalyan yönetmen Luca Guadagnino, son filmi Challengers’la (vizyondaki adıyla Rekabet) sinemalardaki yerini aldı. Başrollerinde yükselen yıldız Zendaya, Mike Faist ve Josh O’Connor’ın yer aldığı film, ana hattını tenis üzerinden oluştursa da birçok türe göz kırpan ve çeşitli duraklara uğrayan bir hikayeye sahip. Filmografisinden izler taşısa da gerek temposu gerek anlatı tercihleriyle farklı bir Guadagnino filmi var karşımızda. Diğer filmlerinin aksine, bu kez genel izleyiciye de hitap eden, bunun yanında spor filmleri seven izleyicileri de içine çekebilecek çok yönlü bir film Challengers.

    Film, iki yakın arkadaşın tiebreak setine kalan bir final maçıyla başlar. Daha sonra aynı ikilinin yıllar önce beraber kazandıkları maça döneriz. Derken, arada düşler, tutkular ve ani kararlar karşımıza çıkar. Bu sıçramalı kurgu, bugüne kadar gördüğümüz diğer kurgulara benzemez, daha ziyade heyecanlı bir tenis maçı gibi izleriz. Bu bilinçli ve detaylarla köpürtülen anlatım tenis sporuna uzak olanları da içine çekmeyi başarır. Adeta yüzümüz, maçlardaki gibi bir orada bir burada, bir günümüzde bir geçmişte yer alır ve zamanın nasıl aktığını anlamayız. Bu anlatıyı destekleyen ve Guadagnino filmlerinde görmeye pek alışık olmadığımız müzikler de sağlam bir katkı vermekte. Yönetmenin adını zikretmişken, onun sinemasının alameti farikalarının bazılarını bu filmde de görmenin mümkün olduğunu söyleyebiliriz ama tam anlamıyla filmografisine benzer bir tat beklememek de gerekiyor. Ana akım sinemaya biraz daha yakın bir yerde durduğu herkesçe kabul görecektir. Bunu daha zayıf bir film olduğu için değil, sadece farklı olduğunu belirtmek için söylüyorum. Beklentiyi bu yoruma göre ayarlamak, keyif alma açısından faydalı olacaktır.

    Amazon MGM

    Filmin baş karakteri, Zendaya’nın canlandırdığı ve şimdiye kadarki en iyi performanslarından birine şahit olduğumuz Tashi. Her şey onun göz alıcılığıyla ve iki arkadaşı birden etkilemesiyle başlıyor. Daha sonra kariyerindeki beklenmedik sakatlık onu öfke ve hırs dolu birine dönüştürüyor. Bu öfke ve hırsın elbette sakatlık nedeniyle başka bir yöne ve başka birine yönlenmesi gerekiyor. Her iki arkadaşı da bu konuda etkilemesi ve harekete geçirmesi kaçınılmaz oluyor. Daha sonra devreye cinsel gerilimlerle başlayıp karşı konulamaz bir tutkuya dönüşen aşk üçgeni giriyor. Bu konuda da erkeklerin bütün başarı ve başarısızlıklarında başrol Tashi’nin oluyor. Hatta bu etki öyle güçlü ve seksi bir yere varıyor ki Tashi için bir noktada bir femme fatale karakter dersek sanırım yanlış olmaz. Zira, asla kopamadığı, arada boşluklar verse de içinde fırtınalar kopartan bu aşk konusunda o ne derse gerçekleşiyor ve Tashi, bu gücün elinde olduğunu gayet iyi bilerek hareket ediyor. Hikayede her ne oluyorsa, hepsi neredeyse bu gücün sonucuyla gerçekleşiyor. Zendaya da performansıyla bu femme fatale duruşuna derinlik kazandırıyor. Bu gücü neredeyse izleyiciyi manipüle edecek kadar yoğun kullanıyor. Guadagnino bu noktada aşina olduğumuz queer sinema damarından da besleniyor. İçerik anlamındaki bu zenginliği kaldıracak yegane şey de muhteşem kurgusu oluyor.

    Filmin en büyük güçlerinden birini oluşturan kurgu, başta belirttiğim gibi bir tensi müsabakası gibi oluşturulmuş. Bu anlamda da oldukça başarılı. Zamansal sıçramalar, maç atmosferini layığıyla yansıtan sahneler ve her an her şeye gebe olan romantik süreç, usta işi kurguyla müthiş bir şekilde harmanlanıyor. Tenis topunun sürüklenişinden stilize bir sonuç çıkarabilen Guadagnino da kurguyu köpürtecek detay sürprizlerle bu yönü kuvvetlendiriyor. Tekno altyapılı, tempoya ayak uyduran müzikler de eklenince, ortaya biçimsel anlamda da harika ve süresini zerre hissettirmeyen bir film çıkıyor. Kendinizi filme bırakmanız keyif almanız için fazlasıyla yeterli oluyor. Son tahlilde, yılın muhtemel en iyi filmlerinden biri olduğunu, temposu ve kurgusuyla fark yaratacağını ve salondan herkesin mutlu ayrılacağını söylemek yanlış olmaz.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top