Yaşlılığın Tecrübesi, Gençliğin Cazibesi…
Yazar: Gizem Şimşek Kaya77. Cannes Festivali’nden En İyi Senaryo Ödülü ile dönen; Working Title Films, A Good Story ile Blacksmith ortak yapımcılığında çekilen The Substance, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Cevher’in senarist ve yönetmen koltuklarında Revenge (2017) filminin de senarist ve yönetmeni olan Coralie Fargeat ikinci uzun metrajıyla oturuyor. Görüntü yönetmenliğini Benjamin Kracun’un üstlendiği, müzikleri Raffertie imzası taşıyan filmin oyuncu kadrosunda ise Demi Moore, Margaret Qualley, Dennis Quaid, Hugo Diego Garcia, Oscar Lesage gibi isimler bulunuyor.
Film, yaşlanmaya başlayınca gençliğini geri kazanmaya çalışan bir kadının yaşadığı olayları konu ediniyor. Fitness programı sunan eski oyuncu Elizabeth Sparkle, kendi yerine daha genç birinin işe alınacağını öğrenir. Bu durum onu umutsuz bir arayışa sürükler. Çözüm “kendisinin daha iyi, daha güzel, daha genç bir versiyonunu” ortaya çıkaran “The Substance” adlı gizemli bir kimyasal paket şeklinde gelecektir. Zaman içinde protokollere uymayan genç versiyonuyla yıkıcı bir kavgaya tutuşan Elizabeth, güzellik ve gençlik hayalleri için ciddi bedeller ödemek zorunda kalacaktır.
Hollywood’u, şöhret kültürünü, kadınların sektörde varlıklarını sürdürebilmek için uymak zorunda oldukları gerçekçi olmayan güzellik standartlarını, kadın bedeninin metalaştırılmasının yanı sıra beyaz natrans erkeklerin genç kadın takıntısına da eleştiriler yönelten bir film olan The Substance, izleyicileri yavaş yavaş ısıttıktan sonra finale doğru kelimenin tam manasıyla kan banyosuna dönüşen inanılmaz bir film. Sinematografisi göz kamaştıran yapımda gençlik ve yaşlılık arasındaki zıtlık, bir bütün olmak ve ikiye ayrılmak gibi kavramlar lezzetli görselleştirmeler üzerinden sunulurken; yer yer koltukları tırmalatan sahneler de izleyicilerin karşısına çıkıyor. Son yıllarda artan #MeToo hareketine verdiği desteği de özellikle televizyon yapımcısı ve sponsorlar üzerinden fazlasıyla hissettirmeyi başarıyor. Alt metinleri hayli sağlam kurulmuş ve bu sayede ayakları üzerinde dimdik duran film, özellikle şirketle görüşme içeren sahnelerde yalnızca Elizabeth ya da Sue karakterlerine değil adeta izleyen tüm kadınlara da sesleniyor.
Demi Moore’un performansı göz doldururken, plastik makyajların başarısı Moore’un oyunculuğuyla birleştiğinde kadın izleyiciler açısından Sparkle karakteriyle özdeşleşmemek için hayli çare sarf etmek gerekiyor. Sparkle karakterini canlandıran Moore’un sırtından doğan Sue’nun oyunculuğu, gençliğin verdiği acelecilik ve doyumsuzluk, Dennis Quaid’in canlandırdığı televizyon yapımcısının çekimlerinde kullanılan planların başarısı ayakta alkışlanmayı fazlasıyla hak ediyor.
Body horror yani beden korkusuna dair oldukça rahatsız edici sahneler içeren filmde, Demi Moore’un tamamen çıplak yer aldığı sahnelerdeki cesareti ayrıca bir alkışı hak ediyor. Zamanında Hollywood’un en gözde yıldızlarından biri olan Moore’un bir anlamda kendi hikâyesini adeta yaşayarak anlattığını da bu anlamda söylemek mümkün.
Bütün bunlara ek olarak setlerin yapaylıklarının orada bulunmanın kısa sürdüğünü hissettirecek şekilde yansıtılması, ilk sahnelerde karşımıza çıkan her bir nesnenin filmin finaline doğru değişim göstererek tekrar karşımıza çıkması gibi detaylar yapım tasarımının da fazlasıyla ince düşünülerek hazırlandığını gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak The Substance; beden korkusu sahnelerinden etkileneceklerin uzak durması gereken ama öte yandan tüm kadınların da mutlaka izlemesi gereken göz kamaştıran bir şaheser. Gösterimdeyken kaçırmamanız şiddetle tavsiye edilir!