Senaryosunu da, orjinal senaryonun yazarı Pauline Munier ile birlikte uyarlayarak kaleme alan Thomas Cailley'in yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Le règne animal / The Animal Kingdom"; alışıldık tek düze standartlar dışında davranılmasına asla tahammül gösteremeyen...
Başkalarınca gösterilmesine de izin vermeyen "sıradan insanlar topluluğu" ile "onun eli silahlı devlet otoritesinin" oluşturduğu "Hayvan Krallığı'nın", bilim kurgu tarzda kurgulanılmış bir metaforlar bütünüyle eleştirildiği...
Oldukça şahane bir "durum (situation) draması" olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, yeşil perde ve görsel efekt teknolojileriyle başarılı makyaj uygulamalarının yanı sıra zorluk derecesi yüksek sahnelerindeki koordinatörlüklerini; Stéphane Boulay, Alexandre Cauderlier ve Patrick Cauderlier'in üstlendikleri dublör oyuncuların performanslarına yaslanılarak çekilen...
17 Mayıs 2023 tarihindeki dünya prömiyeri, Cannes Film Festivali'nin "Un Certain Regard" kısmında yapılan Belçika-Fransa ortak yapımı bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Émile Marindaze (Paul Kircher) ve babası François Marindaze (Romain Duris), köpekleri Albert ile beraber...
Sıkışıp kaldıkları Paris trafiğinde...
Otomobillerinin içinde oturmuş, çaresizce beklemekte...
***
Ve yediği kimyasallarla üretilmiş berbat ambalajlı cipsten Albert'a da veren Émile...
Yeme içme alışkanlığı üzerinden babasının, insanlığa dair çektiği nutku dinlemekte...
***
Oturmaktan ve babasının söz ettiklerinden sıkılıp araçtan indiğinde de...
Herkesin şaşkın bakışlarla izleyip...
Hatta...
Cep telefonlarıyla...
Fotoğrafını da çektikleri...
***
Zapt edilmekte olduğu ambulanstan, kendini dışarıya atan...
Tüm parmakları dönüşüme uğramış...
Kollarında da...
Kuş misali kanatlar çıkmaya başlamış olan bir adamın (Tom Mercier)...
Kaçışına tanıklık etmektedir...
***
Ardından...
Trafik açılır açılmaz...
Émile'in annesi Lana Marindaze'in (Florence Deretz) mevcut sağlık durumu hakkında bilgi edinmek amacıyla...
Profesör Valérie Beaudoin (Nathalie Richard) ile buluşmak üzere kapatıldığı hastaneye gidecekler...
***
Ve...
Uygulan tedaviye olumlu yanıt vermeye başlayan Lana'nın iyileşiyor olmasına ilaveten Güney Kabul Merkezi'ne nakledileceğine ilişkin haberi de alacaklardır...
***
François karısının doktoruna, kendilerinin de Paris'ten ayrılarak güneye taşınacaklarını söylerken...
Émile ise, neredeyse iki yıldır tüm dünyayı kasıp kavurmakta olan mutasyon salgınından...
Annesinin tamamen kurtularak normale dönüp dönemeyeceğini merak etmektedir...
***
Elbette buna kesin bir karşılık vermekten kaçınan Profesör Beaudoin...
"Bu mutasyonlar yeni bir fenomen... Karmaşık bir durum... Kabul ediyorum, hala bir şeyleri anlamaya çalışıyoruz ama giderek yaklaşıyoruz... İki yıl içinde hastalığı anlamada çok ilerleme kaydettik... O yüzden umudunuzu kaybetmeyin..." demekle yetinirken...
***
Profesörün bu izahatını, ziyadesiyle muğlak bulan Émile...
Babasına atfen kendini...
Bugüne kadar...
Ebola, HIV ve gribe çare bulamamış...
"Tüm doktorların şarlatan olduğunu söylüyorsun ve şimdi de onlarla aynı fikirdesin..." demekten alıkoyamayacaktır...
***
Derken...
Mesleği aşçılık olan François, oğlu Émile ve Albert ile...
Güneyde kiraladıkları bir yazlıkta yaşamaya başlarken...
***
Aynı zamanda okulunu da değiştiren Émile...
Nina Moktari (Billie Blain), Jordan (Paul Muguruza) ve Victor (Gabriel Caballero) gibi...
Sorduklarında, gerçeklerden utandığı için annesinin öldüğünü belirteceği..
Yepyeni arkadaşlar da edinecektir...
***
Bu arada...
François'da...
Jacques (Xavier Aubert) ve Naïma'nın (Saadia Bentaïeb) "La Tancada" adındaki küçük bir şehir restoranında işbaşı yapmıştır...
***
Tam da...
Her şeyi yoluna koymuş gibi görünürlerken...
François, kendisine gelen bir acil telefon ile...
Güney Kabul Merkezi'ne, aralarında karısı Lana'nın da bulunduğu hastaların nakli yapılırken...
Vahim bir kazanın oluştuğu haberini alır almaz...
***
İyice panikleyerek, sürüklercesine götürdüğü oğlu ile beraber soluğu...
Nehir kenarındaki kaza mahallinde alırken...
Bölgeye girmelerine engel olma gayreti içindeki polislerden Julia Izquierdo (Adèle Exarchopoulos), François'yı sakinleştirecek...
Ve kendisine...
Karısı dahil mutasyona uğramış toplam kırk hastanın kayıplara karıştığını ifade edecektir...
***
Ertesi gün...
Beden eğitimi dersindeki, takımlar arasındaki halat çekme yarışmasında...
Zayıf takımın yanında yer alıp güç gösterisi yapan...
Ardından da parmaklarının birindeki garipliği fark eden Émile...
Çok geçmeyecek...
Kendinin de mutasyona uğramakta olduğunu anlarken...
***
Karısı Lana'yı, kazaya uğradıkları ormanlık arazide bulma düşüncesini kafasına takmış olması yüzünden...
Kamp malzemesi satın almaya giden...
Ve aynı süpermarket de...
Polis memuru Julia Izquierdo ile kaçan mutantlardan birkaçına rastlayan ve böylelikle de umudu fazlasıyla artan François...
***
Henüz...
Arkadaşlarından Jordan'ın evinde vereceği partiye katılma hazırlıkları yapmakta olan ve hızlıca bir kediye dönüşen oğlunun durumundan tamamen bihaberdir...
***
Neyse...
Alkolü biraz fazla kaçırdığı parti akşamını kazasız belasız atlatan ve geceyi de kırlarda uyuyarak tamamlayan Émile...
Aynı günün sabahı...
Babasıyla annesinin ortak şarkıları olan...
Pierre Bachelet'in seslendirdiği, insanın ruhuna işleyen "Elle est d'ailleurs / Başka Bi̇r Yerden O" (1980) isimli...
"Gözlerinin dibinde o ışıklar var
Kör ya da aşık eden
Parfümden hareketleri var
Aptal ya da köpek eden
Ve öyle uzak ki kendi yüreğinde
Bence kesin, başka bir yerden o
Hiçbir şey söylemeyen tavırları var
Anıların ucunda konuşan
Karşıya geçerkenki o tavır
Kasaba gittiğinde
Karşıma çıktığında
Bence kesin, başka bir yerden o
Ve kölesi oldum
Bu gülümsemenin, bu yüzün
Ve al götür beni dedim ona
Ve tüm dümen izlerine hazırım ben
Başka yerlere, başka kıyılara doğru
Ama geçiyor ve yanıt vermiyor o
Onun için kelimeler değersiz
Bence kesin, başka bir yerden o"
Şeklindeki sözlere de haiz muhteşem şarkının eşliğinde...
Babası ve sadık köpekleri Albert ile birlikte...
Annesini aramak için yola koyuluverecektir...
Dakika 41...
***
François ve Émile karakterleriyle, kahir ekseriyeti oluşturan öteki insanlar arasındaki hayata bakış açılarındaki keskin farklılıkların resmedildiği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; kimi zaman duygulanarak da olsa, büyük bir şaşkınlık içinde seyredeceklerini tahmin ettiğimiz...
87 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,