"Bakmak" ile "görmek" arasındaki farkın (da) ortaya koyulmaya çalışıldığı senaryosunu da yazan Gürcü Giga Agladze'nin yönetmen koltuğunda oturduğu "The Other Me"; gizemini sonuna kadar koruyan, oldukça ilgi çekici bir gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, ana yapımcılığını (executive producer) usta sinemacı David Lynch'in üstlendiği; oldukça düşük bir bütçeyle Gürcistan da İngilizce olarak çekilen ve izleyicisini de birlikte düşünmeye teşvik eden (hatta zihin yakıcı "Donnie Darko" - 2001 kadar sınırları zorlayan), "Lynch'e yaraşır" sıra dışı bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Evin tüm giderlerini sağlayarak geçindirmek amacıyla kendisinden gizlice, kocasınca aldatılan ABD'nin gözü yaşlı Gürcistan Büyükelçisi Martha'nın (Rhona Mitra) evinde, yardımcı kadın olarak çalışmakta olan karısı Nutsa (Antonia Campbell-Hughes) ile birlikte göz doktoruna (Mark W. Travis) giden Irakli (Jim Sturgess); doktordan, tıbben tedavisi bulunmayan bir göz hastalığına yakalandığı ve bu sebeple de, zamanla görme yetisini tamamen yitireceğine dair endişe verici haberi alır...
Doktorun bu teşhisi de aslında, o ana kadar sıklıkla tartışan karı kocadan Nutsa ile para kazandıracak doğru dürüst bir iş de dikiş tutturamamış olan ve şimdilik de durumu, canlı müzik yapılan bir bar da barmenlikle idare eden Irakli'nin kopuşlarının, miladını da oluşturacaktır...
Çünkü Nutsa'nın bakış açısından Irakli nihayetinde, ışığını yitirmiş eli bastonlu bir kör adam halini alsa da; en azından kanser hastaları gibi hayatını kaybetmeyecektir...
Yani bir anlamda Nutsa, geleceğine dönük "ciddi yaşam gelgit travmaları" idrak etmekte olan Irakli ile empati kuramamaktadır...
***
Neyse...
İşte bu ruh haliyle, tek başına 102 no.lu belediye otobüsüne atlayarak güzergahtaki son durağa kadar uyuyarak giden Irakli; sürücüsü (Randolph Llyod Tison) tarafından uyandırılıp da otobüsten indiğinde, kent dışındaki bir ormanda yürümeye başlar...
Ta ki, elektrikçi olduğunu söyleyerek kendisine içki ikram eden bir yabancı (Roger Ashton-Griffiths); orman yangınlarına karşı önlem olarak, cebinden çıkarttığı sigaralardan birisini, bu alanda içmemesi uyarısında bulunana kadar...
***
Çok geçmez...
Yabancının uyarısına kulak asmayarak bir sigara yakan Irakli, aynı ormandaki ağaçlardan birine, ahşap bir kuş yuvası asarken; merdivenden yere düşerken çığlık atan amatör ressam Nino (Andreja Pejic) ve onun koruyucusu Alman kurt köpeği ile tanışır...
Yerden kalkmasına yardımcı olan Irakli'yi Nino, nezaket göstermek suretiyle evine davet ederken; ikram ettiği bir parça "ahududulu melek pastasını" da Irakli, Nino arkasını dönerek iskemleye oturmasının ardından yemeye başlayacaktır...
Ancak hemen belirtelim ki, hali hazırda Irakli; bir görüşte çarpıldığı bu kadının adının, Nino olduğunu bilmemektedir...
***
Ertesi sabah...
Yıllardır farklı bir tasarım çizgisine sahip bir mimar olma hayalleri kuran Irakli, kendi evindeki yatağında tek başına uyanırken; bir gün önce tartıştığı Nutsa'da, doktorun reçeteye yazdığı ancak Irakli'nin kullanmayı reddederek çöpe atacağı ilaçlarla kapıdan içeriye girer...
Çift özellikle de Irakli'nin mimarlık hevesi hususunda yeniden tartışmaya başladıklarında Irakli, (bundan böyle sıklıkla başvurulacak) flashback geçişi aracılığıyla babası Vakho'nun da (Jordi Mollà); geçimine yardımcı olmayacağı gerekçesiyle, yaptığı kara kalem çizimleri desteklemediği çocukluk (Billy Barratt) anılarına geri döner...
Fakat Irakli'nin, babasının bu davranışlarını engellemeye çalışan annesi Marina (Orla Brady), oğlunun tamamen yanındadır...
***
Derken...
Yakın dostu Giorgi (Michael Socha) ile uğradıkları bir sanat galerisinde, Irakli'nin gördüğü bir yağlı boya tablo; Nino'nun evindeki sırtı dönük olarak oturan kadın tablosuna kendisinin de yerleştirildiği, tıpkısının aynısı birebir hali gibidir...
Bunun üzerine Irakli, eline sıkıştırdığı bir mektupla Giorgi'yi, apar topar Nino'nun evine gönderir...
Bu mektuptaki nota göre Irakli Nino'yu, çalışmakta olduğu; müzisyenlerce (Eka Dolidze, Paata Andriadze, Ucha Metreveli, Levan Deisadze ve Zaza Tsertsvadze) canlı müzik yapılan bara davet etmektedir...
Diğer iki aşığın da (Dea Tavadze ve Irakli Gurchiani), bir başka masa da göz göze fısıldaşmakta oldukları aynı bar da; görevini diğer barmen arkadaşına (Shota Natadze) teslim eden Irakli ile Nino'da, insanlar ve insanların gerçek kimliklerini saklamak gayesiyle birbirlerine söyledikleri yalanlar hakkındaki oldukça koyu bir sohbete dalarlar...
Zaten Irakli'nin dillendirdiklerinden anladığımız kadarıyla da, filmede adını veren "Diğer Ben" denilen "illüzyonun" sırrı da, bu yalanlar da gizlidir...
Yeter ki sen, görmesini bil...
***
Çok uzatmayalım...
Balon metaforlu bir sahne sonrasında film ve Irakli'ye göre dünya, bambaşka bir yapıya evrilecektir...
Dakika 48...
Her bir saniyesinde, performansı ile Jim Sturgess'ın damgasını vurmuş olduğu ve "gerçekliğin ne olduğunun uzun uzadıya sorgulandığı" filmin geride kalanında sizleri; beklenmedik sürprizleri de bünyesinde barındıran, 60 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,