Bir kadının geçmişin kokularını arayış hikayesi…
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu“Koku: Bir Katilin Hikayesi” başlığını taşır Patrick Süskind’in 1985 tarihli ünlü Das Parfum (Koku) romanından Tom Tykwer’ın uyarladığı efsanevi film. İzleyenlerin malumu 18. yüzyılda Fransa'da geçen hikayede, müthiş bir koku alma yeteneğine sahip olan Jean-Baptiste Grenouille’in kendi kokusunun olmadığını fark etmesiyle yaşadığı derin sarsılış sonrası, bu muazzam yeteneğini ve ‘koku hafızası’ işini nerelere tırmandırabileceğini, soluk kesen bir akışla izleriz. Modern bilime göre de, koku duyusu insanoğlunun anne karnındayken ilk önce gelişen duyu sistemidir ve beynimizdeki koku korteksi ile doğrudan bağlantılı olduğu ifade edilir. Derin ilişkiler kurduğumuz koku duyusunun kaybı, çok değil daha pandemi döneminde korona virüsten enfekte olan herkesin diline dolanmıştı hatırlayacağınız üzere…
İkinci kurmaca uzun metrajlı filmine imza atan Melisa Önel de diğer duyulardan daha farklı ilişki kurduğumuz koku meselesi üzerine kafa yormuş ve bir baş kahramanın yolculuğu hikayesi kurgulayarak “Aniden” (2022) filmini beyaz perdeye taşımış. Feminist aktivist Esmeray’ın hayatını beyaz perdeye taşıdığı “Ben ve Nuri Bala” belgesel filmi ile 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi İlk Belgesel ödülüne uzanan ve bu başarısıyla da sinema camiasında tanınırlık kazanan Önel, 2014’te gelen “Kumun Tadı”ndan sonra yine bireyin odakta olduğu bir hikayeye dümen kırıyor Aniden filmi ile. Bu ziyadesiyle uzun girişimizden sonra Aniden filminin esas konusuna kısaca değinelim:
Normalde Almanya’da yaşamasına rağmen kocasının işi gereği bir süredir İstanbul’da olan Reyhan, dönüşlerine kısa bir süre kala koku alamadığını fark eder ve doktora görünür. Yapılan testler sanıldığından daha ciddi bir sorunu olabileceğini gösterir ama Reyhan sağlığına dair aldığı bu habere karşın tıbbi bir çözüm aramak yerine, İstanbul sokaklarında kendi geçmişinin peşine düşmeyi tercih eder. Geçmişin izlerini sürmek bir anlamda Reyhan’ın “İstanbulda bıraktığı kendisini arama yolculuğu” da olacaktır.
Bu bağlamda yönetmen Melisa Önel, Reyhan’ın koku duyusunun kaybını, kendi bireysel hayatını sorgulaması ve kayıp hatıralar üzerinden benliğinin arayışı için bir araç olarak kullanıyor. Kumun Tadı filminde de olduğu gibi Feride Çiçekoğlu ile beraber kaleme aldığı senaryoda, aslında metropol karakter yolculuğu açısından orijinal bir nokta tutturan yönetmen, her ne kadar merkezde koku duyusu olsa da filmin işlenişi açısından yer yer odak kayması yaşıyor. Reyhan, filmin ilk bölümünde kaybettiği koku duyusuyla yüzleşirken, geçmişine dönüp kendini sorgulamaya başlıyor ve bunu da minimal diyaloglar üzerine oturtulan karakter oyunculuğu ile Reyhan’ın (Defne Kayalar) sırtına yüklüyor. Neyse ki Reyhan yazımızın girişinde bahsettiğimiz Jean-Baptiste Grenouille benzeri kanlı sonuçları olan bir buhrana sürüklenmiyor ama karakterin çıktığı bu yolculuğun kendisi sanki özellikle odaksızlaştırılmış gibi.
Reyhan bir arayış içerisinde; hem eşinden hem kendi ailesinden kaçıyor, fakat kendisi de nereye gittiğini, nereye ait olduğunu ya da neye ihtiyacı olduğunu tam olarak bilemiyor. Bu belirsizlik karaktere has kalması gerekirken, senaryoda bizim seyirciler olarak beklediğimiz “karakter önüne çıkan engel-düğüm-çözüm” açılımı maalesef bir türlü gelemiyor. Tam “Bu sefer bir şeyler oluyor mu?” acaba derken, gene Reyhan’ın girdiği çıkmazlara bizler de saplanıyoruz. Elbette imgesel ve metaforik anlatım sinema sanatının bir parçası olarak kullanılır ama karakterin oradan oraya sürüklenmesine koku duyusu özelinde yedirilen midyeler, çarşaflar ya da fare gibi metaforlar ana öykünün zayıflığı ya da bir yerlere varamayışı nedeniyle şık sahneler ve dokunuşlar olarak görsel hafızamızda yer ediniyor sadece.
Başrol Reyhan’ı sırtlayan ve neredeyse hemen hemen her sahnede var olan Defne Kayalar, bu zorlu karakter sancılarını mümkün olduğunca beyaz perdeye yansıtmayı başarıyor. Üstelik sağlığına dair bu yeni haberi aldığında, hayatta bir değil artık iki engeli olan bir birey olarak hem kadın Reyhan’ı hem onun diğer insanlar tarafından algılanışını yetkinlikle resmediyor. Özellikle ‘yokmuş gibi’ kullandığı mimikleri ve yabancılarla kurduğu sessiz samimiyetleri Reyhan karakterine boyut katıyor. Vakıf görevlisi Ömer karakterinde Öner Erkan, Reyhan’ın hayatında açılan yeni bir kapı görevini layıkıyla yerine getiriyor. Duygularını en az Reyhan kadar iyi saklayabilen ve empatisi diğer insanlara göre daha yüksek olan bir karakter Ömer. Bu noktada filmin Türkiye prömiyerini yaptığı 34. Ankara Film Festivali’nde Defne Kayalar’a En İyi Kadın Oyuncu, Öner Erkan’a ise En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü getirdiğini dipnot olarak ekleyelim.
Ez cümle, hayatta aslında başka pek çok kaybı olan bir kadının koku duyusunu yitirmesini içsel bir yolculuk olarak anlatmayı hedefleyen Aniden filmi, senaryosunun yer yer odağını kaybetmesine rağmen kurduğu etkileyici görsel atmosfer (görüntü yön. Meryem Yavuz) ve sembolizmle ördüğü görsel anlatımı sayesinde izlenebilir bir festival seyirliği sunuyor. Süresi belki bir 15-20 dakika daha kısa tutulsaydı, İstanbul boğazının gerçek sesleri ile başlayan etkili anlatımı filmin genelinde daha vurucu olabilirdi. Tokyo Uluslararası Film Festivali, Rotterdam Film Festivali gibi organizasyonları gezdikten ve kısa soluklu vizyon takvimi sonrası Aniden (2022) festival filmlerinin dijital platformu olan MUBİ kataloğunda seyredilebilir.