Senaryosunu da kaleme alan Chloe Domont'un, ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çekmek amacıyla yönetmen koltuğunda da oturmakta olduğu "Fair Play"; tutkulu bir aşk hikayesinin tarafları olan Emily Meyers ile Luke Edmunds karakterlerinin, aralarında başlayacak...
Sınır tanımaz tarzdaki, mesleki kariyer rekabetinin yol açacağı gerilimin sergilendiği...
Cinsel şiddet ve küfürlü konuşmanın da yaygın olarak kullanıldığı, ilgi çekici bir drama olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, 20 Ocak 2023 tarihindeki dünya prömiyeri; Büyük Jüri Ödülü'ne de aday olduğu, Sundance Film Festivali'nde yapılan ve izleyicisiyle, 6 Ekim 2023'te buluşturulan...
"Ateşi ile tansiyonunun yüksek" olduğu teşhisinde bulunacağımız, bu Netflix filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Kardeşi Theo'nun (Buck Braithwaite) düğününde...
Tek başına bir köşede, sigarasını tüttürmekte olan kız arkadaşı Emily Meyers'i (Phoebe Dynevor) yakalayan Luke Edmunds (Alden Ehrenreich)...
Kendisini...
Ailenin büyüklerinden, J amcası (Jim Sturgeon) ile tanıştırır...
***
Ardından da...
Emily'nin, adet günlerinden birinde olduğunu unuttuğu bir anda da...
Sevişmek için girdikleri mekanının tuvaletinde, her ikisinin üstü başı da kan revan içerisinde kalırken...
Daha önceden satın almış olduğu bir nişan alyansı ile Luke, Emily'e evlenme teklif etmeyi de ihmal etmez...
***
Sonrasında da...
O vaziyet de...
Düğünün finalinde çekilecek aile fotoğrafına dahil olamayacaklarını düşündükleri için...
Apar topar bir biçimde, kaçarcasına oradan uzaklaşarak...
Birlikte yaşadıkları eve geçerler...
***
Ancak...
Durumu, telefon mesajıyla bildiren Emily, annesini (Geraldine Somerville) hemen haberdar etmiş olsa da...
Bu evlilik konusu...
Aynen beraber yaşadıkları hususu gibi, yakın aile fertleri dışında kalanlardan...
Özellikle de işyerindekilerden şimdilik gizli tutulacak...
***
Hatta...
O yüzden de...
İşe giderken Emily, nişan alyansını...
Parmağına takmak yerine evde bırakacak...
***
Karşılıklı masalarda oturarak hedge fonu analisti olarak çalıştıkları, New York Manhattan'daki işyerleri One Crest Capital'da da...
Herkesin gözleri önünde birbirlerine, normal iş arkadaşları gibi davranacaklardır...
***
Derken...
Aynı gün...
Şirketin portföy yöneticilerinden Quinn (Jamie Wilkes); insan kaynaklarınca, oldukça olaylı bir şekilde işten çıkartılarak kovulurken...
Odasındaki bilgisayar ekipmanlarına, bağıra çağıra zarar vermeye başladığında da aynı Quinn...
İşyeri güvenliği tarafından, yaka paça tutularak...
Kapının önüne konuluverir...
***
Böyle olunca da...
Şirket içindeki kulislerde, Quinn'in yerine kimin geçeceği konuşulmaya başlanılır...
***
Bunlardan bir tanesine kulak misafiri olan Emily...
O pozisyon için, Luke'un adının dönmekte olduğunu duyar...
***
Duyar duymaz da bunu...
Heyecan ve sevinçten ayakları yerden kesilecek olan Luke'a yetiştirir...
***
Günü tamamlar tamamlamaz...
Akşam evlerine varıp da, duşlarını alıp yattıklarında...
Gecenin bir yarısı, Emily'i telefonla arayan çalışma arkadaşlarından Rory (Sebastian De Souza) kendisini; Gold Room adındaki bara davet eder...
***
Her ne kadar Luke, buna bozulsa da...
Saat 02:00'da...
Bir taksiye atlayan Emily, Rory'nin davetine icabet eder...
***
Fakat...
Emily bara vardığında...
Çoktan evine gitmiş olan Rory'nin yerine kendisini, barın önüne oturmuş vaziyetteki; şirketlerinin CEO'su Campbell'ın (Eddie Marsan) beklemekte olduğunu görür...
***
Bir Harvard mezunu olarak...
Citibank ve Goldman Sachs gibi finans devlerinde de, görev yapmasına ilaveten iki yıldır da One Crest Capital'da dirsek çürütmek de olan Emily; Campbell'ın ağzından, Quinn'in yerine kendisinin atandığını işitir...
***
Başlangıçta Emily...
Bu haberi Luke'a nasıl vereceğini düşünse de...
Bunu sorun etmeyen Luke, Emily'i tebrik etmekle yetinirken...
O an için, belirgin kıskançlık emareleri de göstermez...
Ama...
Ne zamana ve nereye kadar...
Dakika 30...
***
Çift arasındaki, nefreti de tetikleyecek olan gerilim dozunun giderek tırmanacağı filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; Phoebe Dynevor ile Alden Ehrenreich'in göz kamaştırıcı performanslarının yanı sıra beklenmedik derecedeki ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran, 83 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,