Senaryosunu, Bernard Cornwell'in 13 ciltlik...
9. ve 10. yüzyıllardaki, İngiltere'nin doğuş öyküsünün anlatıldığı "The Saxon Stories" (2004 - 2020) isimli tarihi roman serisinden uyarlayarak Martha Hillier'in kaleme aldığı ve yönetmen koltuğunda da, ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çekmekte olan Edward Bazalgette'nin oturmakta olduğu "The Last Kingdom: Seven Kings Must Die"; tarihi bir dönem draması olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
İlk ikisi BBC Two, diğer üçü de Netflix'de yayınlanmak gayesiyle kurgulanan beş sezonluk TV dizisi "The Last Kingdom"ın (10 Ekim 2015 - 9 Mart 2022); devam ve finali olarak da görülen, bu Netflix filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Film...
Bebbanburg Lordu Uhtred'in (Alexander Dreymon) ikinci komutanı Finan'ın (Mark Rowley)...
"Yüzyıl boyunca topraklarımızda, kaos hüküm sürdü... Saksonlar ve Danimarkalı işgalciler arasındaki savaş...
Ve...
Kral olmak isteyenler arasındaki savaş...
Sakson olarak doğan, ama bir Danimarkalı olarak yetiştirilen; Lordum Uhtred oğlu Uhtred, kırılgan bir barış sağladı... Fakat, Kral Edward'ın sağlığı bozulunca; sorunlar baş gösterdi...
Ülkenin büyük bir kısmı, Saksonlar'ın egemenliği altında bulunurken; Uhtred'in toprağı Northumbria, öyle değildi...
İşte düşmanlar da, bundan faydalanmak istiyordu..."
Biçimindeki, İngiltere'nin içinde bulunduğu durumu özetleyen...
Bir giriş ile başlar...
***
- Derwent Nehri, Batı Northumbria -
Yukarıdaki "düşmandan" kastedilen, İrlandalı Viking Kralı Anlaf'tı (Pekka Strang) ve aralarında...
Danimarkalı Kurt Savaşçısı Brand'in de (Ingrid García Jonsson) bulunduğu askerleriyle beraber, gizli bir baskın düzenlemiştir...
***
Amacı da...
Saksonlar'ın arasına, casus olarak sızmış olan kızı Astrid'e de (Agnes Born) ifade ettiği ve onlara iletmesini istediği gibi...
Saksonlar'dan nefret eden krallara; onlarla müttefik olmak arzusunda olduğu için, İrlanda'dan geldiğinin duyurulmasını isterken...
Astrid'e de, Winchester'a dönmesi talimatını vermektedir...
***
Zira...
Bir kralları ölünce, Saksonlar daima birbirlerine düşmekte ve ortalık kan gölüne dönmektedir...
***
- Winchester, Wessex Krallığı -
Kral Edward ölür ölmez...
Edward'ın ikinci evliliğinden doğan ve Wessex lordlarının desteğiyle babasının yerine geçmeyi kafasına koymuş olan en büyük ikinci oğlu Aelfweard (Ewan Horrocks); kralın üçüncü karısı Leydi Eadgifu (Elaine Cassidy) ve onun oğlu Prens Edmund'u (Zak Sutcliffe), tutuklama çabası içindedir...
***
O yüzden de...
Leydi Eadgifu ile Prens Edmund, kendilerine sadık Lord Aldhem (James Northcote) ve adamlarının himayesinde...
Çaresizce...
Northumbria topraklarına geçerek, Uhtred'e sığınma kararını alırlar...
***
Aynı esnada Uhtred...
İrlandalı sadık savaşçısı Finan...
Ve...
Onun karısı olmasının yanı sıra İngiltere'yi birleştirmek için "yedi kralın ölmesi gerektiği" yönündeki bir kehanet de bulunan Ingrit (Ilona Chevakova) ile oturmuş sohbet edip, akşam yemeğini yemektedir...
***
Derken...
Yanlarına gelen Leydi Eadgifu, Kral Edward'ın öldüğünü açıklar açıklamaz...
Uhtred'te, yeni kral olarak...
Edward'ın gayrı meşru bir ilişkiden doğan, en büyük oğlu Aethelstan'ı (Harry Gilby) tanıdığını belirtir...
***
Ki zaten, hayatını garanti altına almak ereğiyle Edward'ın kendisinin korumasına teslim ettiği Aethelstan'ı; bizzat Uhtred...
Besle kargayı, oysun gözünü misali koruyup kollayarak yetiştirmiştir...
***
Ancak...
Aegelesburg'daki casusların ifadesine göre...
Aelfweard, paralı asker toplayarak...
Kendi ordusunu oluşturma gayreti içine girmişken onu engellemek, çok da kolay görünmemektedir...
***
Üstelik...
Her ne kadar Uhtred...
"Aegelesburg'a gidip, ordusunu kuramadan kendisini yakalarız... Böylece Aethelstan'da, taç giymek üzere Winchester'a gidebilir..." dese de...
***
Ertesi sabah...
İngiltere'nin yeni kralını belirlemek amacıyla...
Aynen diğer İngilizler gibi...
Bir Hristiyan değil de...
Aslen bir pagan olan Uhtred, yola koyuluverir...
Dakika 21...
***
Anlatılan şey, gerçek bir tarih olunca...
Entrika ve dostları sırtların hançerlemek, başta olmak üzere...
Her türlü kahpeliğin, hız kesmeden devam edeceği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; tarz olarak savaş ve yakın dövüş sahnelerinin varlığından heyecan duyanları da, yeterince tatmin edeceğini düşündüğümüz...
90 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,