Hesabım
    Bir Düşüşün Anatomisi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Bir Düşüşün Anatomisi

    Gerçek, Kurgu ve Adalet Arasında Bir Kadın

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Fransız sinemasının son yıllarda yükselen ismi Justine Triet, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan son filmi Bir Düşüşün Anatomisi ile gösterildiği her ülkede ve mecrada seyircileri yakalamayı, dahası sarsmayı başardı. Cannes’da Altın Palmiye’ye uzanan ancak üçüncü kadın yönetmen olabilen Triet, bir kadın yönetmenin gözünden hemcinsi bir yazarın nasıl bir çark içine çekilmeye çalışıldığını ele alırken, gerçeklik-kurgu / kaza-intihar ikilemlerinde de seyirciyi incecik bir çizgide yürütmeyi başarıyor Bir Düşüşün Anatomisi filminde.  

    Öncelikle karşımızda seyirciyi sarsan bir psikolojik gerilim ve filmin büyük yüzdesini oluşturan bir mahkeme draması var. 3 kişilik bir ailenin şehir dışındaki evinde ölümle sonuçlanan bir ‘olay’ yaşanıyor ve ülkemizde olsa ‘ayağı kaydı-düştü-öldü’ kazası ile kotarılabilecek bu vaka, beklenmedik biçimde dallanıp budaklanıp, hayatta kalanların psikolojik açıdan lime lime edilmesine dönüşüyor. 

    Sandra Hüller’in müthiş bir oyunculukla canlandırdığı başarılı yazar Sandra Voyter, kocası Samuel’in ölümünden kısa bir süre sonra cinayetle suçlanıyor; üstelik, gerçeği aramak üzere yola çıkmışken onu yeniden inşaa etmeyi tercih eden -ve bu manada biz seyircileri de oldukça şaşırtan- bir adalet sistemi içerisinde, yas travmasını dahi tam yaşayamadan, kendisi açısından suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışıyor. Fakat yönetmen Triet ile birlikte ortak senarist olan Arthur Harari, 2 buçuk saatlik bu yapımda o kadar ustalıklı bir akış kurguluyor ki ibre her bir duruşma sahnesinde bir Sandra’dan yana, bir Samuel’den yana dönüyor. Tabii bu geliş gidişlerde çiftin görme engelli oğlu Daniel’in üstlendiği ya da sırtladığı rolün payı oldukça büyük. Nihayetinde, Triet ve Harari ikilisi, gerçeklik ve kurgu arasındaki buzdan köprüyü ustalıkla kullanarak izleyiciyi sürekli şüpheye düşürmeyi başarıyor. 

    Film, bir yandan Fransa’da vuku bulan bir cinayet soruşturmasının nasıl işlendiğinin detaylarını gözler önüne sererken, bir yandan da bir evliliğin sarsılmasını ve bir kadının yazar olarak kendisini var ederken çevresindekiler tarafından bencillikle suçlanmasını da ele alıyor. Özellikle duruşma sahnelerindeki, kurgu romanların bir yazarın fiili düşünceleriymişcesine yargılanmasının absürtlüğü, insana gerçekten pes dedirtiyor. Ayrıca çiftin arasında geçen kavgadaki diyaloglar, şu soruyu da sormamıza salık veriyor: Başarılı yazar olan taraf, erkek/koca olsaydı bunların hangisini konuşuyor olurduk? Evdeki engelli çocuğun, ev düzeninin ya da eşin ihmal edilmesi masaya bile getirilmeyen konular olurdu ve kimse yazar babayı kendi çalışma takvimine uyup roman yazdığı, dışarıyla bağlantı kurmadığı için yargılamaya cüret edemezdi! Fakat çiftler arasında başarılı yazar kadın olunca, olası ihmalkarlıklar hemen birer oka dönüşüp, anne/eş Sandra’yı vurmaya başlayabiliyor; üstelik Fransız adalet ve toplum sisteminde bile! 

    Bu noktada, tekrar oyunculuklara dönersek; bir baba-kız evlat ilişkisini muazzam biçimde ortaya koyan Toni Erdmann (2016) filminden bu yana daha da çok radarımızda olan Sandra Hüller, muhteşem bir performans ile Bir Düşüşün Anatomisi’ni yönetmen Triet’in filmografisi açısından neredeyse bir başyapıta dönüştürmeyi başarıyor. Hüller, adaşı olan karakterinin duygu durumlarındaki iniş ve çıkışları, mimikleri, ses tonu, beden dili ve bazen de suskunluğu ile mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu’yu, Kuru Otlar Üstüne filmindeki performansı ile Merve Dizdar’a kaptırmış olsa da, umarız önümüzdeki diğer festival ve organizasyonlarda bu karakteri ödülle taçlandırılacaktır. Filmi, Hüller ile sırtlayan diğer isimler ise Avukat Renzi karakterinde Swann Arlaud, kilit çocuk oyuncu Daniel’e hayat veren Milo Machado Graner ve pek tabii karikatürize ile ciddi gerçeklik arasında gelip giden haliyle savcı rolündeki Antoine Reinartz. Öte yandan günümüzde pek çok oyuncuya taş çıkartacak kadar iyi bir performans sunan, evin köpeği Snoop rolündeki köpek Messi’nin de hakkını teslim edelim, zira Cannes’da kendisi ‘Palm Dog’ ödülüne layık görülmüş! Gerçekten boşuna değil, seyredince daha iyi anlayacaksınız… 

    Aile ve suç-mahkeme dramı türündeki pek çok yapımdan izler de bulacağınız Bir Düşüşün Anatomisi, kurgunun ya da gerçekliğin ne anlama geldiğini sorgulayan, izleyiciyi hem duygusal hem de zihinsel olarak sarsan ve hikaye anlatıcılığının yanı sıra sinema sanatının gücünü yeniden gösteren bir film. En büyük ödül olan Altın Palmiye’yi Cannes Film Festivali’nde aldıktan sadece 6 ay sonra ülkemizde, Başka Sinema dağıtımcılığı ile vizyona giren Bir Düşüşün Anatomisi’ni seyretmeniz kesinlikle tavsiye olunur. 

    İyi seyirler!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top