Kötünün kötüsü bir polisiye…
Yazar: Duygu KocabaylıoğluBKM Film’in Netflix için çektiği yerli film Kin, 8 Ekim Cuma günü itibariyle yayına girdi. BKM Film’in üzerindeki bariz CJ ENT etkisini hissettiğimiz yapım, aslında 2015 yapımı bir Güney Kore filmi olan Chronicles of Evil’dan (orijinal adı: Ak-ui yeon-dae-gi) uyarlama. Yönetmen Woon-hak Baek’in bu filmini seyretmedim ama uzak doğu insanının dürüstlük ve adalet konularına biz Ortadoğululardan daha düşkün olduğunu düşünürsek, dramatik etkisinin daha yüksek olduğunu tahmin edebiliriz.
Filmin coğrafyamıza uyarlama senaryosu Yılmaz Erdoğan’ın imzasını taşıyor; başroldeki baş komiser Harun’da da kendisini izliyoruz. Filmin yönetmen koltuğunda ise dizi ve televizyon tecrübesiyle tanıdığımız Türkan Derya oturuyor. Yılmaz Erdoğan ve Ahmet Mümtaz Taylan dışındaki diğer oyuncular Cem Yiğit Üzümoğlu, Duygu Sarışın, Rüzgar Aksoy ve Elif Gizem Aykul gibi genç kuşaktan isimler.
Filmi bütünlüklü olarak değerlendirdiğimizde, aslında karşımızda iyi işleyebilecek bir intikam hikayesi ve katil bulmacası var. İyi işlendiğinde polisiye türünü gerilim boyutuna da çekebilecek, seyircide merak duygusunu dibine kadar körükleyebilecek bir yapı bu. Dürüstlük timsali olan bir başkomiser tam terfi öncesi elini kana buluyor ve ertesi sabah şehrin göbeğinde bir adımı vinçe asılı olarak buluyoruz. Filmin çatışmasını yazarken bile insanın ağzı sulanıyorken, böylesine verimli ve katmanlı olabilecek hikayeyi nasıl omurgasına vura vura öldürmüşler anlamak mümkün değil doğrusu!
Zira ‘Kin’ filmi Yılmaz Erdoğan’a Koreli yapımcılar ve Netflix tarafından sırf dijital işi olsun diye siparişle yazdırılmış ve sanki -kusuruma bakmasınlar- ama ikide birde işine karışmışlar, herhangi bir sanatsal bağımsızlık tanımamışlar hissi yaratıyor. Zira kendisinin geçmişten gelen orijinal işlerini de gayet iyi biliyoruz. Sineması dram komedisi ağırlıklı olsa da bir yazın insanı olduğunu biliyoruz Erdoğan’ın en temelinde. Nihayetinde bu kadar eksiklik ve mantık hatası dolu uyarlama bir senaryonun kendisinin kaleminden çıkmış olması büyük hayal kırıklığı yaratıyor. Hani ‘senaryoda bu açıklar yoktu, daha derli topluydu ama bazı sahneleri kurguda atmak zorunda kaldık’ vb. dense, yine kurtarmıyor maalesef. Çünkü polisiye olmasıyla övündüğünüz tür zaten suçluların ya da genel olarak ‘kötü adamların’ suç silsilesi içerisinde yer alan mantık hatalarını bulup, doğruları ortaya çıkartıp, esas meseleyi hakkıyla çözdüğünüzde seyirciye seyir keyfi verecek bir iş. Sürekli çözülmeye muhtaç açıklar bırakıp, yalan yanlış ilerlediğinizde seyircinin ilgisini de kaybediyorsunuz bir müddet sonra. Bu anlamda maalesef henüz senaryo aşamasında ve de onun kamera önüne uyarlanmasında kaybeden bir yapım var karşımızda.
Başrolü de üstlenen Yılmaz Erdoğan, nedense Harun başkomiseri de bir ‘bitse de gitsek’ havasında oynuyor. Birkaç sahne dışında o kadar temposu düşük ve tutuk ki, ekrana bakarken kendisini soruşturmadan almak istiyorsunuz adeta! Emniyet mensubu canlandırmaya oldukça alışkın ve yatkın olan Ahmet Mümtaz Taylan emniyet müdürünü cepten oynuyor, zaten karakter de çok üzerine bir şey katmasına gerek olmayan bir katmanda duruyor. Filmin en çok öne çıkan genç oyuncusu ise başka bir Netflix yapımı olan Rise of Empires: Ottoman adlı mini tarih serisinde Sultan II. Mehmet olarak izlediğimiz Cem Yiğit Üzümoğlu. Hikaye açısından oldukça kritik bir karakter olan Tuncay’ı canlandıran Üzümoğlu filmin başından sonuna kadar tutarlı bir oyunculuk ortaya koyarak yegane ‘twist’i de ortaya koyuyor.
Filmin görüntü yönetimi ve renk paleti seçiminde kasten donuk ve boğucu bir ton kullanılmış gibi. Cinayetleri ve emniyet amirliğini merkeze alan hikaye de pek şaşırtıcı değil fakat düşük tempoyu itici hale de getirmiyor maalesef. Oysa açılıştan hemen sonra gelen ve kadehlerin tokuşturulduğu o samimi meyhane sahnesiyle ne kadar umut dolu başlamıştı her şey…
Sonuç olarak Koreli sinemasından uyarlanan ‘Kin’ yıllar sonra gelen adalet arayışı, pişmanlık, vicdan muhasebesi, mesleğe ihanet gibi temelde pek çok tema barındırsa da yaşadığı sorunlar nedeniyle bunları irdelemeye bir türlü giremeyen bir film ve çok yüzeysel bir polisiye örneği olarak dijitaldeki yerini alıyor. Hafta sonu can sıkıntısından, ne izleyeceğinizi bilemez bir haldeyken bir şans verebilir üzerine de tadı damağınızda kalsın diye 65. kez Se7en açabilirsiniz.
İyi seyirler!