Senaryosunun yanı sıra post - prodüksiyonundaki editörlük işlemi ile "sermaye" anlamına gelen "yapımcılığını" da birlikte üstlendiği Burcu Uğuz ve bir başka dostu Fahri Güllüoğlu ile birlikte yazan ve bu bağlamda da ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çeken Ali Tansu Turhan'ın yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Diyalog"; (bir telefon uygulaması üzerinden "sexting" yapan iki insanı işleyen) "Log in" ve (insanın kendisiyle kurduğu ya da kuramadığı iletişime dair) "Monolog" ile devam edecek olan "İlişki Üçlemesinin", vizyona girme tarihleri bilinmeyen ilk filmi olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, her ne kadar kağıt üstünde 700 bin TL olarak görünse de, sadece cepteki nakit 140 bin TL'lik oldukça sınırlı bir bütçeyle; İstanbul Kadıköy Moda'daki kısıtlı mekanlar ile Covid - 19 pandemisinin yasaklarla boşalttığı sokaklarında resmi izinler alınmak suretiyle "mektepli" bir ekip tarafından çekilen ve Türk sinemasının son yıllardaki en değerli yüz aklarından biri olduğunu da, gönül rahatlığıyla iddia edebileceğimiz bu "bağımsız (indie)" filme biraz daha yakından bakalım...
***
Bir Yönetmen (seslendiren Funda Eryiğit), çekmeyi planladığı, bir "tanışma hikayesinin" anlatılacağı; "Diyalog" isimli filminin oyuncu kadrosu için önceden telefonla arayarak randevulaştığı, otuzlu yaşlarının henüz başlarındaki Veysel (Ushan Çakır) ve Günseli (Hare Sürel) isimli birer mimar olan bir çifti canlandıracak oyuncular (bundan böyle oyuncu demek yerine doğrudan söz konusu karakterlerin isimlerini kullanacağız) ile "seçmelerde (audition)" birer görüşme yapmakta...
Ve onlara...
Doğası gereği, biricik ve tekrar edilemez olan "tanışmanın" öneminden bahsederken; oyuncuların, senaryo ve birbirleriyle ilk defa, en başından itibaren tamamı kayıt altına alınacak olan provada tanışacak olmaları gibi koyduğu kuralları da sıralamaktadır...
***
Faklı gün ve saatlerde bir araya gelinen oyunculardan sahne performansı istenilmeyen aynı gün...
Yönetmen onlara, "açık davranarak" yanıtlamalarını beklediği kişisel sorular yöneltecektir...
***
İlk olarak da, kendilerini tanıtmaları istenildiğinde...
Uzun zamandır önemli bir şey yapmadığını ve önemli şeyler yapmak istediğini belirten otuz beş yaşındaki Veysel, tesadüflere inandığını ve yağmurlu günlerde kendini daha iyi hissettiğini de ifade etmektedir...
Uzun zamandır oyunculuk yapmakta olan Günseli ise; fiziksel özelliklerinden kaynaklandığını düşündüğü kısıt nedeniyle, hep benzer rollerde oynadığını ve ilgisini celbeden bir senaryo ile de karşılaşmadığını söylemektedir...
***
Sevmedikleri şeylere gelince...
Aptal insanlar ve sivrisinekler, her ikisinin de ortak favorileri olurken; parasızlık Veysel'in, bir şeylere mecbur bırakılmak, herhangi bir sınırlandırılma hali ve mutsuzluğa yatkınlık da Günseli'nin dikkat çektiği diğer hususlardır...
***
Konuşulmaması gereken şeyler var mıdır?
Günseli: Vardır...
Veysel: Olmamalıdır...
***
Vazgeçemeyeceğin şeyler nedir?
Günseli: Sadece bana dair olan, bir başkasının müdahale edemeyeceği ve zaten etmemesi de gereken alanlar...
Veysel: Müzik...
***
Yapamadığın, yapmak isteyeceğin, eksikliğini duyduğun bir şey...
Günseli: Güzel bir sesim olsun isterdim...
Veysel: Uzaya gitmek...
***
Hayattan beklentin nedir?
Günseli: Denge...
Veysel: Denge...
***
En büyük korkun?
Günseli: Tecavüz, çok sevmek...
Veysel: Çaresizlik, sevilmemek...
***
Seni en son şaşırtan şey neydi?
Veysel: Kendisinde yönetici kumaşı bulunduğunu ileri süren apartman yöneticisinin, kendisini vasi ilan etmesi...
Günseli: Temmuz'da aralıksız beş gün boyunca yağan yağmur...
***
Tekrar eden bir rüyan var mı?
Günseli: Yok...
Veysel: Yok...
***
Unutamadığın bir anın...
Veysel: Dört yıl önce bir tiyatro seçmesine gitmiştim... Yönetmen performansımı beğenmişti ama ben; yaptığım şey de bir sahtelik hissettim, rahatsız oldum... Oradan çıkınca içmeye gittim... Epey bir içtim... Sonra arkadaşımın barına gidip, "Burada yatabilir miyim?" diye sordum ve orada uyudum... Uyumuşum... Büyük bir kısmını, hatırlamıyorum...
Günseli: En sonuncusunu anlatayım Mayıs ayı... Ben yerde yatıyorum, kafam da balkon kapısına doğru dönük... Balkonda da, Fransız balkonlar gibi ferforje demirler var... Tam suratıma ışık vuruyor... Sonra köpeğim geliyor ve yüzümü yalayarak yanıma yatıyor...
***
Mekan hafıza ilişkisi denildiğinde, aklına ilk ne geliyor?
Veysel: Çocukluğunda, uzun koridorlu evlerde yaşadığı için koridor...
Günseli: İlk evi...
***
Gün mü, gece mi?
Günseli: Gün...
Veysel: Gece...
***
Işık mı, ses mi?
Günseli: Işık...
Veysel: Ses...
***
Yeraltı mı, gökyüzü mü?
Günseli: Gökyüzü...
Veysel: Gökyüzü...
***
Melankoli mi, Nostalji mi?
Günseli: Melankoli...
Veysel: Nostalji...
***
Felsefe mi, psikoloji mi?
Günseli: Psikoloji...
Veysel: Felsefe...
***
Ben mi, sen mi?
Veysel: Sen...
Günseli: Ben...
***
Nihayet sorular biter ve sıra, hikaye ile karakterler üzerine konuşma faslına gelir...
Bunun için de, gerçek adının Ushan olduğunu öğrendiğimiz Veysel'in evinde toplanılır...
Ki Günseli'nin adı da, aslında olduğu şekilde Hare olarak kullanılmaktadır...
***
Derken...
Yönetmen, Veysel karakterinin "Mavi Çam" projesinin çizimlerini; Günseli ile Veysel'e uzatarak, bir göz atmalarını ister...
Böylelikle de, kendilerine yöneltilen sorulara verdikleri cevaplardakine benzer farklılıktaki, hayata bakış açıları da ortaya çıkmaya başlar...
Örneğin Veysel, kalabalık ve gürültüden uzak bir biçimde tek katlı bir evde yaşamayı, yani yalnızlığı tercih edebilirken; şehrin merkezindeki bir apartmanda yaşamayı Günseli, tek geçebilmektedir...
***
Çok geçmez...
Bir süreliğine mimarlığa ara vermiş olan Günseli'nin, ara vermeden önce yapmış olduğu; 10 - 15 metrekare büyüklüğündeki, "insanı, iz bırakmak kaygısından özgür kılmak amacıyla" dış cephesi tamamen aynadan oluşan ev projesinin çizimleri gelir gündeme...
Bunlar, "yürüyen evler" olarak da tanımlanan; ufak ve az eşyalı evler olup, istenildiğinde aracın arkasına takılarak götürüle bilinmektedir de...
Fakat...
Şu iz bırakıp bırakmamak mevzusu; öyle hemencecik kestirilip atılacak cinsten değildir ve daha derinden tartışılmaya da muhtaçtır...
Ama biz, çok bilmiş ergenlerin zıplayarak; beslendikleri içi boş "popüler kültürle" uyuşmuyor olması sebebiyle hakkında bir şeyler karalayamadıkları, sınırlı sayıdaki yerli yapımlardan birisi olan bu filmin konusunun / kurgusunun anlatımını burada noktalıyoruz...
Dakika 18...
İstanbul Üniversitesi, Devlet Konservatuarı'nda sınıf arkadaşı da olan ve o yüzden de ciddi bir kimyasal uyum çerçevesinde oynayan Ushan Çakır ile Hare Sürel'in performanslarına yaslanılan filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; üçlemenin öteki filmlerini de merakla beklemelerine yol açacağından kesinlikle emin olduğumuz, 63 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Çünkü biz de, benzeri bir merak içerisindeyiz...
Keyifli seyirler,