Batanlar ve çıkanlar!
Yazar: Banu BozdemirVenedik’te Jüri Büyük Ödülü kazanan New Order’ın devamı niteliğinde adlandırabileceğimiz ama asla onun kadar vurucu olmayan bir film Sundown/ Günbatımı. Daniel ve Ana ile başladığı uzun metraj yolculuğundan itibaren Meksika’nın en parlak yönetmenleri arasında sayılan Michel Franco, Sundown ile yine ortaya attığı karakterinin farklı yoluna sokuyor izleyiciyi. Ve tabii yine sınıf çatışmasına ve ekonomik uçuruma dikkat çekerek!
Tamamı Acapulco’da geçen filmde, önce ailesiyle birlikte ultra lüks tatil yapan Neil ile karşılaşıyoruz. Her şeyiyle kendilerine cennetten bir köşe ayırdıklarını düşündüğümüz ailenin tatili Alice’in ve Neil’in annesinin ölmesiyle yarıda kalıyor. Tabii bu arada filmin ortasında bir yerlerde Neil ve Alice’in kardeş olduğunu öğreniyoruz. Uçağa binmek üzereyken Neil pasaportunu unuttuğunu söyleyerek Acapolco’ya geri dönüyor. Bu durumda annesinin cenazesine gitmemiş oluyor. Lüks oteldeki tatiline son vererek, şehrin içindeki halk plajına yakın salaş ve tekinsiz bir otelde tatiline devam ediyor.
Neil’i markaja almış olan biz seyirciler bir sonraki hamleyi merak eder halde izliyoruz. Zenginlikten bunalmış bir adamın sıradanlaşma sevdası olarak da yorumlayabiliriz Neil’in yaptıklarını ama tepkisizleşmek olarak da anlatılabilir. Neil eğer yaşadığı dünyanın, pastoral resmin bir yalan, illüzyon olduğunu anladıysa ve eğer biraz gerçeklik dozuna ihtiyacı varsa, içine düştüğü karmaşaya karşı neden tepkisiz? Etrafında cinayetler, hırsızlık kol gezerken onun yaptığı umarsızca içmek ve yerel sevgilisiyle sevişmek! Franco’nun burada vurgu yapmak istediği şey tepkisizlik oluyor belki de yabancılaşmak, her şeyi koparıp atmak. Aile bağları denen şeyle bağını kesmek… Film bunun cevabını vermek yerine Neil’i tek başına bırakana kadar eylemlerine devam ediyor. Yönetmenin elbette ki bir amacı var. Bizi konfor alanlarımızın dışına çıkmaya, oradan bakmaya zorluyor. Hatta bunu zaman zaman Hanekevari bir gerilim ve tarz uygulayarak yapıyor.
Kızkardeşi Alice sesli bir karakter, tepkileri yoğun, yüksek. Zıt karakterli iki kardeşin, aralarındaki iletişimde zayıf ve ters. İkisi de inanılmaz bir servetin sahibi. Ve çetenin hedefi oluyorlar, üstelik Neil’in birlikte içtiği taksici ve arkadaşlarının. Her şeyin başkalaştığı ve anlamının olmadığı bir atmosferde Franco, Neil üzerinden bir zihinsel karmaşaya işaret ediyor. Ve seyirci olarak bizi de bir zihin karmaşasına çekiyor. Neil’i anlamlandırma çabasında biz de sonuçsuz kalıyoruz. Yönetmenin Tim Roth’la ikinci yolculuğu. İlkinde yani Kronik’te de yönetmen karakterle ilgili sürekli ikilem yaşatan, arada bırakan bir hikaye anlatmıştı. Filmin sonu şok edici kıvamdaydı, burada da benzer bir sonla bizi selamladığını söyleyebilirim yönetmenin.
Günbatımı yönetmenin hikaye olarak kendini bıraktığı, zayıflattığı hikayelerden. Karaktere dair tam bir tanımlamada bulunamıyor, tavırlarını anlamlandıramasak da Günbatımına uzanan ince çizgileri var filmin. Charlotte Gainsbourg daha fazla olmalıydı bir de filmde…
twitter.com/banubozdemir