Hesabım
    Geride Kalanlar
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Geride Kalanlar

    Barton oğlanları Vietnam'a gitmez

    Yazar: Tuğçe Madayanti Şen

    Alexander Payne, anlattığı hikayelerindeki karakterleri en sevdiğim yönetmenden biri olmuştur. Yarısında soluğu kesildiği için “Downsizing” filmini saymazsam, tüm filmlerini çok severim. Özellikle “Nebraska” filminin yeri başkadır. Büyük ihtimalle kendisi de Nebraskalı olan Payne için de kendisini ve iç dünyasını seyircisiyle en samimi anlamda paylaştığı filmi bu olsa gerek. Alexander Payne'in 2013 yapımı olan bu siyah beyaz filmi bir baba-oğul ilişkisi etrafında şekillenen duygusal ve mizahi bir yol hikayesini anlatmaktaydı. “The Holdovers” filminin konusu da oldukça basit; Noel tatilinde kampüste kalıp gidecek yeri olmayan bir avuç öğrenciye bakıcılık yapmak zorunda kalan huysuz bir eğitmeni (Paul Giamatti) anlatıyor. Ve karakteri, hasarlı, zeki bir baş belası Angus Tully (Dominic Sessa) ve Vietnam'da oğlunu yeni kaybetmiş olan okulun baş aşçısıyla (Da'Vine Joy Randolph) beklenmedik bir bağ kuruyor.

    Paul Giamatti, New England'daki hayali Barton Akademisi adlı hazırlık okulunda kibirli, küçümseyici tarih profesörü olan Paul Hunham'ı canlandırıyor. Yıl 1969 ve Noel tatili yaklaşmaktadır. Hunham, babası spor salonunun yenilenmesi için para ödemiş olan eski bir öğrencisini sınıfta bırakmanın cezası olarak, kimsenin istemediği bir görevle görevlendiriliyor. İki haftalık Noel tatili boyunca gidecek hiçbir yeri olmayan çocuklara göz kulak olma cezası alan Hunham bu cezayı aslında pek de umursamıyor. Günlerini okulda kalan öğrencilere ders çalıştırarak doldurmayı planlayan öğretmen bu sayede büyük ihtimalle çocuklara tatilde olmaları gerektiği gerçeğini unutturmayı amaçlıyor. Başlangıçta kalabalık bir grupla görevine başlasa da zengin ebeveyni olan öğrencilerden birisi okulda kalan herkesi kayak gezisine götürünce, ailesine ulaşılamadığından dolayı geride sadece bir öğrenci kalıyor; Angus Tully (Dominic Sessa). Tully, ”The Holdovers”da olağanüstü zekâsı ve talihsiz bir yalnızlık duygusuyla öne çıkan bir karakter. Barton Akademisi'nin en parlak beyinlerinden biri olmasına rağmen, parlaklığı hissettiği ezici yalnızlık duygusu tarafından gölgelenen ve etrafı ile ukala bir şekilde didişen bir genç. Nihayetinde Hunham’a, okulda sıkışıp kalan bu karakter eşlik ediyor. Bu ikiliye katılan bir diğer karakterimiz ise; Vietnam’da öldürülen okul mezunu oğlu olmadan ilk Noel'ini geçiren ve sessizce yoğun bir keder yaşayan aşçı Mary Lamb (Da'vine Joy Randolph).

    .

    Filmin, karakterlerinin nasıl bu hale geldiklerine dair bilgileri saklayarak ilerlemeyi tercih eden hikayesinde, katı profesör Paul Hunham ve sorunlu öğrenci Angus Tully’nin arasında beklenmedik bir bağ oluşuyor. Hunham'ın kişisel dönüşümü, öğrencisinin geleceğini korumak için "Barton erkekleri yalan söylemez" mantığına karşı çıkarak kariyerini Tully için feda etmesi, Tully ile bir bağ kurması ve onun potansiyelinin farkına vararak onun için yalan söylemeye karar vermesiyle kendini gösteriyor. Birbirlerini daha yakından tanıdıkça, özellikle de Boston gezisi sırasında, Hunham’ın Tully'de kendini görmesi ve onun potansiyelini fark etmesiyle karakterler geri dönüşü olmayacak şekilde birbirlerini değiştiriyor. Oğlunu Vietnam savaşında kaybeden aşçı Mary Lamb'in hikayesi ise Tully'nin geleceğinin tehlikede olduğunu vurgulamak açısından önem taşıyor. Ancak karakterlerin gelişimlerinde, anlatıda bir nebze olsun kolaycılığa kaçılmış olduğu hissi ağır basıyor.

    Hunham barda yaralı bir Vietnam gazisiyle karşılaştıktan sonra "Barton oğlanları Vietnam'a gitmez" diyerek Tully’yi ayrıcalığıyla yüzleştirmeye çalışması ve Tully’nin buna cevaben Vietnam'a giden tek Barton çocuğu olan aşçı Mary Lamb’in oğlunu kastederek; ”Curtis Lamb hariç" diye karşılık vermesi filmdeki mühim anlam noktalarından biri oluyor. Filmdeki hazırlık okulu yaşamı tasviri, vazifelerini ihmal eden ebeveynler, keyifsiz öğretmenler ve ayrıcalıklı ancak sorunlu öğrenciler ile birlikte kasvetli ve üzücü görünmekte. Bu tür birlikteliklerle mekanda bir izolasyonla, hayal kırıklığı atmosferi gayet iyi yaratılmış. Kendi hayatları ve romantik arayışlarıyla tükenmiş annelerinin yokluğu ise öğrencilerin hayatlarındaki eksik figürler olarak başarıyla tasvir edilmiş. Ve anne figürünün bu yoksunluğuna, özellikle Tully karakteri üzerinden baktığımızda, çocukların kızgınlığına ve potansiyel kadın düşmanlığına katkıda bulunduğunu da görmekteyiz.

    .

    Hunham ve Tully'nin ilişkisinin evrimi, Profesör Hunham'ın dönüşümü ve Mary Lamb'in hikayesinin önemi üzerinden ilerleyen “The Holdovers” filmi, bir yanıyla aslında Amerikan kültürü ve toplumsal dinamikleri üzerine bir gözlem sunmakta. Payne'in film yapım tarzındaki keskin zekâsı ve insan doğasını keskin bir şekilde gözlemlemesiyle ünlendiğini bildiğimizden, "The Holdovers"ın anlatımının bu nitelikleri tam olarak yerine getirebildiğini sanmıyorum. Daha da önemlisi yönetmen Alexander Payne’in hissettirmeye çalıştığı “herkesin bir dosta ihtiyacı vardır” sıcaklığını istediği yoğunlukta ulaştıramadığını düşünüyorum. Bu da filmin umutsuzca bir şeyler hissetmenizi sağlamasına yol açıyor. Ve film iki saatlik süresine rağmen kendisini daha uzun hissettiriyor. Karakter odaklı bir hikaye olup mizah ve duygusallığı ve sakin tempolu anlatımıyla dikkat çeken filmde Paul Giamatti’nin performansı da övgüye değer. Özellikle Hunham'ın "The Holdovers"da başladığı kişi ile sonunda dönüştüğü kişi arasındaki fark elbetteki Giamatti'nin geniş oyunculuk yelpazesinin bir sonucu. Huysuz karakterleri sevilebilir kılmasıyla ünlü diyebileceğim Giamatti’yi daha etkileyici rollerde izlemiş olduğumuzu düşünüyorum. Övgüyü elbete hakkediyor bu filmde, ancak bu sakin performansı Oscar adaylıklarında yer almalı mı, onun kararını da izleyince siz verin istiyorum.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top