Hesabım
    Spy Game
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Spy Game

    Casusluk Oyunu Buna Derler Güzelim: Spy Game

    Yazar: Burak Hatipoğlu

    CIA ajanı Tom Bishop (Brad Pitt), Çin'de gerçekleştirilen gizli bir operasyon sırasında tutuklanır. Çin-Amerikan ilişkilerinin düzelme yoluna girdiği günlerde meydana gelen bu olay, politikacıları ve Amerikan Gizli Servisi'ni konu hakkında ilgisiz davranmaya iter. Sadece Bishop'u servise kazandıran ve yıllar boyunca eğitimini gerçekleştiren yaşlı kurt Nathan Muir (Robert Redford) eski talebesini kurtarmak için faaliyete geçer.

    Hikaye ve karakter gelişiminden çok, sıkı aksiyon sahnelerinin ağır bastığı filmleriyle tanınan Tony Scott (Top Gun (1986), Last Boy Scout (Son İzci, 1991), True Romance (1993)) bir önceki filmi Enemy Of The State'de (Devlet Düşmanı, 1998) olduğu gibi, fiziksel şiddet gösterilerinden uzaklaşıp, başarılı bir politik gerilim sunuyor bizlere.

    Senaryo yazarı Michael Frost Beckner, CIA'in iç yüzünü anlatan TV dizisi The Agency'yi yazarken, bu kurum hakkında edindiği tecrübelerini kağıda dökmesi sonucunda oluşan Spy Game, 1970'li yıllarda doruk noktasını yaşıyan casusluk, komplo ve "derin devlet" filmlerinin günümüze uyarlanmış modern bir versiyonu. Bu türün en başarılı örneğinin ise yine Robert Redford'un oynadığı Three Days Of The Condor (Akbabanın Üç Günü, 1975) olduğunu belirtelim.

    Belki en sonda söylenmesi gereken cümleyi burada söyleyelim, Spy Game dahil olduğu türe yeni açılımlar getirmemekle birlikte büyük bir keyifle izlenen bir yapıt.

    Film, aksamayan temposu ve dikkatsiz izleyiciler için bu tür filmlerin genel olarak içerdiği az biraz karışıklık derecesi içinde başarılı bir şekilde akıp gidiyor.

    Pitt ve Redford'un ilk kez karşılaşmaları, Pitt'in eğitimi ve iki erkeğin ilişkisinin sarsılmasına yol açacak olan Elizabeth (Catherine McCormack) ile tanışmalarının anlatıldığı Vietnam, Berlin ve Beyrut kısımları ağırlıklı olarak çok başarılı set tasarımları ile izleyicinin belleğinde yer ediyorlar. Filmin toparlandığı ve en önemli bölüm olarak öne çıkan Beyrut sahneleri ise, başlıbaşına bir filme konu olacak kadar yüklü ve zengin.

    Casusluk koşuşturmalarının arasında film, Amerikan dış politikalarını ve gizli servislerin uyguladığı, hiç de yasal olmayan yöntemleri eleştiriyor. Bunu açık yüreklilikle yapmamakla birlikte, gelişen bazı olayları birer insanlık dramı olarak sunup, eleştirisel sesini bu şekilde yükseltmesi filmin artılarından.

    Tony Scott, aksiyon vitesini yükseltme şansına sahip olduğu sahnelerde bile kendisini frenleyerek, tamamıyla anlattığı öyküye, karakterlerine ve oyuncularına güvenme cesaretini gösteriyor. Filmin, yönetmenin daha önceki çalışmalarına alışık izleyicilerden "ağır tempolu" damgası yemiş olmasını bu yüzden yadırgamamak gerek. Halbuki filmin içsel gerilimi bu açığı fazlasıyla kapatıyor.

    Yönetmen Scott'a yöneltilecek tek eleştiri, filmi yerli yersiz kamera hareketleri, ayrıca speed-frame kullanımı ile zenginleştirme çalışmaları ve arka plana döşediği teknovari müziğin zaman zaman izleyicinin dikkatinin dağılmasına sebep olması.

    Yıllandıkça lezzetlenen şarap misali Robert Redford ve son filmleri ile "sadece güzel bir yüzü var" klişesinden tamamıyla sıyrılmış olan Brad Pitt, film boyunca kendilerini fazla zorlamadan eli yüzü düzgün performanslar sergileyerek sevenlerini hayal kırıklığına uğratmıyorlar.

    Genel anlamda casusluk filmlerini, yakın dönemde gösterime giren Yaşam Kanıtı'nı, Panama Terzisi'ni, dolayısıyla John Le Carre kitaplarını seviyorsanız ve bilhassa Robert Redford hayranıysanız bu filmi izlemenizi öneririz.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top