Senaryosunu da, Vasudhorn Piyaromna ve Tossaphon Riantong ile birlikte yazan Paween Purijitpanya'nın yönetmen koltuğunda oturduğu "Ghost Lab"; "Hikayesinin üzerinde biraz daha kafa yorulsaymış, çok daha ilgi çekici bir film çıkacakmış" dedirten ve kesinlikle korkutmasa da, ara sıra irkilterek geren bir drama olarak geliyor karşımıza...
Oldukça düşük bir bütçeyle çekildiğini kolaylıkla fark ettiğimiz için görsel efekt bombardımanı yerine yeşil perde teknolojisi ile makyajların tercih edilmiş olmasını anlayışla karşılarken, baş rollerdeki Thanapob Leeratanakachorn ile Paris Intarakomalyasut'un performanslarını, takdire şayan bulduğumuzu belirtmek istiyoruz...
Bu kısa teknik girişin ardından gelin yorumumuzun, filmin senaryosunun masaya yatırıldığı devamına başlayalım isterseniz...
Dr. Gla (Paris Intarakomalyasut) ve Hemşire Joon (Jinjuta Rattanaburi), hayaletlere inanmayan ve gece nöbetinden sonra nöbetçi hekim odasında kestirmekte olan Dr. Wee'ye (Thanapob Leeratanakachorn) sabah sabah, oldukça soğuk bir şaka yaparlar...
Bu arada yanlarına gelen Baş Hemşire (Anchuleeon Buagaew) bir gün önce vücudunun tamamında, neredeyse kızararak pişmişçesine üçüncü derecede bir yanığın bulunduğu bir adamın, hastanedeki yatağında kıvrana kıvrana öldüğünü anlatır...
Neyse...
Hastalığı nedeniyle, Wee'nin annesinin (Suquan Bulakul) yaklaşık yedi sekiz yıldır kıpırdamadan yatmakta olduğu, filmin en başından beri kapalı tek mekan olarak kullanılan Ratanaraj Hastanesindeyiz...
Elbette böyle de devam edeceğiz...
Ki, Gla ve sevgilisi Mai'den (Nuttanicha Dungwattanawanich) öğrendiğimize göre sivil yaşamında, şortunun üzerine "Science Never Lies But I Do / Bilim Asla Yalan Söylemez Fakat Ben Söylerim" baskılı bir tişört giyen Wee'nin tıp eğitimi almasının başlıca sebebi de budur zaten...
Gece nöbeti esnasında, yiyecek - içecek otomatının önünde sohbet etmekte olan Gla ile Wee, Baş Hemşirenin sözünü ettiği yanarak ölmüş olan adamın hayaletine (Thawatchai Janthawan) rastlarlar...
Ama Wee yine de inanmak istemez, hayalet ve ölümden sonraki yaşam masallarına...
Ancak küçük bir çocukken, yirmi yıl önce ölmüş olan babasının hayaleti (Prem Fakseemuang) ile top oynadığını iddia eden ve hayaletlere ilişkin bir araştırma yapmayı, tam anlamıyla bir takıntı haline getiren Gla, sürdürmekte olduğu ısrarının sonucunda, nihayet Wee'nin de desteğini alır...
Ve birlikte, deneyler yaparak kayıt altına almak üzere kendi "Hayalet Laboratuvarlarını" kurarlar...
Projelerinin adı da, "Kuzey Işıkları Görevi"dir...
İlk yapacakları şey ise, kameralar ile tespit edilemedikleri için "katılımcı bir hayalet" bulmak olacaktır...
Zira topluma, hayaletlerin mevcut olduğunu ileri sürdükleri teorilerini kanıtlamaları, başka türlü de mümkün olamayacaktır...
Bunun üzerine de kapağı yeniden, hastanedeki yiyecek - içecek otomatının önüne atarlar...
Fakat bir haftalık bir gözetlemeye rağmen, ne gelen bir yanmış adam hayaleti vardır ne de giden...
Derken, hastanenin kamera kayıtlarını inceleyen Gla orada, kendi kendine hareket eden nesneler, kafasına göre açılıp kapanan asansör kapıları ve dolap çekmeceleri ile karşılaşır...
Artık bizim kafadarlar geceleri, hastanenin ücra köşelerinde turlamakta ve kendi görüntü arşivlerini oluşturmaktadırlar...
Fakat uyukusuz geçirilen bu geceler, aynı zamanda bir cerrah da olan Gla'nın yorgunluktan ameliyatlar da, Dr. Namo'nun (Natthawut Jenmana) müdahale ederek düzeltmek zorunda kaldığı ölümcül hatalar yapmasına da yol açmaktadır...
Üstelik hiçbir ilerleme de kaydedilmemesine rağmen...
Bir ara Gla, yakında ölecek olan kanser hastası bir genç kızı (Sikharin Langkulsen), kendine aşık etmeye çalışır...
Böylelikle o kız öldüğünde, gönüllü bir hayalet olarak kendisinin ziyaretine gelecektir...
İyi de, Wee'nin desteklemediği bu girişimden de bir şey çıkmaz...
Sonunda Wee, yıllardır derin bir komada uyumakta olan annesinin, onu hayat da tutan cihazlardan ayrılarak ölmesine izin verir...
Belki bu şekilde ilk katılımcı hayaletlerine de kavuşmuş olacaklardır...
Hani gerçekten öyle olur da...
Yalnız Wee'nin annesi hayalet olarak geldiğinde, gittiği yerde pek mutlu görünmediği gibi anlaşılmaz şeyler de mırıldanmaktadır oğluna...
Acaba annesini ölüme göndermekle Wee, yanlış bir karara mı imza atmıştır?
Dakika 40...
Diyebilirsiniz ki, "Bu hep böylemi ilerleyecek?"
Olur mu hiç...
Şu ana kadar gördüklerinizi ve duyduklarınızı, oldukça hareketsiz bir fragman olarak kabul edin yeter...
Çünkü asıl film şimdi başlıyor...
O yüzden de, eğer özellikle türün meraklıları arasındaysanız, olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, ekranlarımıza Tayland'dan gelen bu Netflix filmini de kaçırmamanızı önereceğiz...
Keyifli seyirler,