<b>Dina</b>: Kayıp Kadınlığın Keşfi
Yazar: Zafer İlbarsBir çamaşır kazanı devriliyor. Ama devrilen sadece bir çamaşır kazanı değil. Küçük Dina'nın gözleri önünde cereyan eden bu olay olgun bir trajedi yaratıyor. Merkezinde horlanmanın, vahşiliğin, sanrıların ve kaçınılmaz olarak aşkın olduğu bir trajedi bu. Sebebiyet verdiği ve annesinin ölümüyle sonuçlanan kazadan kendisini sorumlu tutan despot babasının yüzüne vurduğu tokatın şiddetiyle Dina, kapkaranlık bir noktaya düşüyor.
Vahşi bir yaratık gibi büyüyen Dina, ihmal edilmişliğin yarattığı bütün arızaları sergiliyor. Konuşamayan, kabına sığmayan, okumayan kız; normal bir insanın sergileyeceği davranışların tamamen tersini ortaya koyuyor. Sürekli olarak bir sanrı figürü olarak annesini görüyor. Annesi artık onun seçilmiş travması niteliğinde. Seyirci olarak Dina'nın sanrılarına ortak oldukça, iç dünyasında yaşadığı korkunç kıyımın boyutlarını daha iyi anlayabiliyoruz.
Onu gerçek dünyaya döndüren ise babasının tuttuğu eğitmen Lorch. Dina, Lorch'un sadece çello çalmasıyla ilgileniyor. Duyduğu ilk andan itibaren çellonun sesi onu sakinleştirmeye başlıyor. Kendi gücünü ve içindeki özü keşfetmeye başlaması bu çellodan çıkan notaların sihrinde gizli aslında. Sırf bu yüzden, artık kimsenin söylediği şeyleri dinlemese de kendisini bu sihirle tanıştıran öğretmenin sözlerini ciddiye alacak durumda. Öğretmenin kendisine söylediği "ölüm insanı bu dünyanın tüm üzüntü ve tatsızlıklarından kurtarır" sözüne de inanıyor. Ölüme kurtuluş olarak getirdiği yeni tanım, huzuru biraz olsun yakalamasına yol açıyor.
Kendine gelmeye başladığından itibaren dışında kaldığı hayatı keşfediyor. Zorla evlendiği babasının arkadaşıyla yaşadığı evlilik, cinsel yaşamının da perdesini açıyor. Kendisinden yaşça büyük olan bu adamın üzerinde kurduğu cinsel otoriteyle birlikte Dina, yaşama karşı olan büyük susuzluğunu da gidermeye başlıyor. Vahşiliğini rasyonel bir şekilde kullanarak, erkeklerle korkmadan ve kora kor şekilde mücadele ediyor. Tabiatındaki savruk anarşizmi organize etmeye başladığında artık gerçek bir kadın oluyor Dina.
Yaşama dahil oldukça ve medeniyetten nasibini almaya başladıkça son derece güçlü bir kişilik olarak kendini ifade etmeye başladığını görüyoruz. Zaafı olarak görülen vahşiliği zaferini oluşturuyor. Yıllarca bir delikte yaşayan küçük kızın kendi hayatını kontrol etmeye başladıktan sonra çevresini de idare etmeye başladığına şahit oluyoruz. Çoğu zaman erkeklerden daha gözüpek davranışlar da sergiliyor. Filmin barındırdığı feminist yan bu noktada iyice kendini belli ediyor. Kendi çocuğuna süt anneliği yapan hizmetçi kızı hamile bırakan ailenin çıkarcı oğluna karşı aldığı sert tavır bir hayli anlamlı. Zaten sevişirken bile erkeğe göre daha dominant gözüken bir kadın karaktere de oldukça yakışıyor feminizm sıfatı.
Dina'nın aşkı yine kendisi gibi aykırı bir erkekte bulması da oldukça anlamlı. Bu erkekte onu çeken, onda hissettiği kendi özünde de bulunan başkaldırı. Böylelikle yeniden yaratılan hayatında, bütün taşların yerine konmasını sağlayan işlevsel bir konuma dönüşüyor bu aşk. Kendi savruk anarşizmini de olgunlaştıran, sağaltıcı bir sevgi. Her anlamda soğuk bir atmosfere sahip olan filmde, aşkın yarattığı kıvılcımlar bile izleyeni ısıtmayı başarıyor. Çünkü Dina'nın ihtiyaçlarının başında aslında aşk geliyor. Gerçek aşkı Rus bir anarşistte bulması aslında vahşi yönünün geliştirdiği içgüdülerle alakalı. Aşk kendini baştan yaratan gerçek Dina'nın doğmasını sağlayan en güçlü duygulardan biri. Yıllarca aklını emanet alan ölüm düşüncesi kadar güçlü bir başka duyguyla tanışmış durumda çünkü.
Filmin en ilgi çeken yanlarından biri, aslında tek bir karakterin dramı üzerine kurgulanmış gibi gözüken filmde diğer yan karakterlerin de başarıyla işlenmiş olması. Gerard Depardieu'nun canlandırdığı yan karakterin bile olgun bir dramı var. Her ne kadar Fransız oyuncuyu artık görmekten sıkılmış olanlar olsa da, bu filmdeki performansı es geçilecek gibi değil. İşlevsel olan bütün karakterlerin mutlaka bir öyküsü var. Şiirsel görüntülerle süslenen güçlü bir öykünün çoğu seyirci için çekici olacağı da muhakkak.