Kendisi ve hayatlarını, doğduğu Hatay'ın Altınözü ilçesine bağlı Keskincik Köyü'nde sürdürmekte olan ailesinin...
Arap kültürüyle şekillenen yaşam serüvenine dayandırdığı senaryosunu kaleme almasının yanı sıra, sinema filmi kıvamındaki ilk uzun metrajlı (debut) belgeselini çeken Ahmet Necdet Çupur'un...
Hem yönetmen hem de birinci görüntü yönetmeni koltuklarında oturmakta olduğu "Les enfants terribles-Yaramaz Çocuklar"...
Hele de...
Çupur'un deyimiyle...
"(Henüz 13 yaşındayken) Terk ettiğim evin, (gittikçe Taliban yönetimindeki Afganistan'a benzeyen) Türkiye’nin aynası hâline geldiğini anlayınca..."
İzlerken...
İnsanın kanını dondurarak, dehşete kapılmasına sebep olan sıra dışı korku gerilim filmlerini aratmayan ve aile üyelerinden herkesin de; bizzat kendini canlandırdığı biyografik bir drama olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçe ile çekimleri...
Yaklaşık üç yıllık bir süreye yayılan ve toplamda da altı ay süren bir zaman dilimi içerisinde, bunun on günlük kısmında da Lucie Baudinaud'un kameranın arkasına geçtiği bu şahane belgesele biraz daha yakından bakalım...
***
Hatay, Keskincik'teki kız kardeşi Zeynep Çupur, WhattsApp üzerinden; Fransa'da yaşamakta olan ağabeyi Ahmet'e, içinde bulunduğu durumu özetleyen bir mesaj göndererek ulaşır...
Ardından da...
Kendini, "uyuyormuş" veya "yokmuş" gibi hisseden ve hayatının sonuna kadar da; o köyde kalmak suretiyle, erken yaşta evlenip çocukken çocuk bakmak istemeyen Zeynep, telefon aracılığı ile de duygularını ağabeyine ifade eder...
***
- Keskincik Köyü, Hatay - Ocak 2018 -
Ailenin en büyük çocuğu olmasına rağmen, kendini onlardan tamamen kopuk gibi hisseden Ahmet Necdet Çupur; aradan geçmiş olan 20 yılın sonrasında...
Baba ocağının da bulunduğu, bu köydedir yeniden...
***
Kardeşleri Zeynep ile Mahmut Çupur, kendisine açıldıklarında...
Ahmet, onların da...
Kendisinin, 20 yıl önce yaşadığı değişimin eşiğinde olduklarını fark eder...
***
Bu arada...
Sabahın köründe kalkıp...
Gecenin karanlığında, aynı servis aracıyla evine geri dönmekte olan Zeynep'in; Antakya yakınlarındaki bir konfeksiyon fabrikasında, işçi olarak çalışmakta olduğunu da görüyoruz...
***
Ki...
Aynı Zeynep, bu köyden ve ceberrutluğa varacak derecedeki...
Bunaldığı babasının baskılarından kurtulmak amacıyla, beraberce Antakya'ya yerleşmek için ağabeylerine neredeyse yalvarmaktadır...
***
Hani zaten...
Evin geçimini hayvancılık ile kendisi sağladığı için...
Koyarak dayattığı kurallara uyulması gerektiği hususundaki kararlılığında, tek bir esneme emaresi dahi göstermemesine ilaveten...
Aile üyelerine, seçimlerde kime oy vereceklerini de işaret etmekten çekinmeyen babaları Rıfat Çupur, bunu sürekli olarak vurgulamakta...
***
Ve...
Üstelik, sadece Arapça konuşabildiğini anladığımız anneleri Nadire Çupur'da...
Kaderine razı olmuş bir biçimde...
Sürekli olarak kendini, çocuklarının karşısında konumlandırmaktadır...
***
Zeynep ile babası arasındaki, benzer bir restleşme esnasında...
Zeynep'in, Antakya'ya yerleşme isteğinin gerisindeki en önemli nedenlerden birisinin...
Diğer akrabalarının kızlarına benzer bir biçimde, üniversite de okumak olduğunu öğrenirken...
Babasının ise kızının bu arzusuna, büsbütün kızarak dellendiğini görüyoruz...
***
Çok geçmez...
Karısı Nezahat Çupur ile olan ve görücü usulü gerçekleşen evliliğini sonlandırmak isteyen Mahmut'un hikayesi de birden devreye giriverir...
***
Bu durum da belki...
Mahmut kurtularak, özgürlüğüne kavuşuyor olabilecektir...
Ama artık kendisini...
Annesi Kevkep Aksoy ile amcası Ahmet Aksoy'un, baba evine kabul etmeyeceği...
Etseler de...
En fazla, çok yaşlı birine yeniden verecekleri 17 yaşındaki Nezahat'in durumu ne olacaktır...
Dakika 33...
***
Yine bu mecrada detaylı birer yorumunu da paylaşmış olduğumuz...
Ari Aster'in...
"Dehşet üçgeni" olarak adlandırabileceğimiz, "Hereditary" (2018), "Midsommar" (2019) ve "Beau Is Afraid" inin (2023) lezzetlerini aratmayan belgeselin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; seyrederken benzer tarzdaki endişelere kapılmaları kaçınılmaz olan, 54 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Yorumumuzda kullandığımız bilgilerin bir kısmında...
Ekrem Buğra Büte'nin, Ahmet Necdet Çupur ile görüşerek 10 Mart 2022 tarihinde Altyazi.net'de yayınladığı; "Ahmet Necdet Çupur ile Yaramaz Çocuklar Üzerine Söyleşi: ‘Geçmişe Bir Anlam Vermek’" isimli söyleşiden yararlanılmıştır...