Hesabım
    Cennete Bilet
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Cennete Bilet
    Yazar: Özden Sevgi Diler

    Artık benzerlerini pek göremediğimiz iki Hollywood ikonunu, uzun zamandır ortalardan kayıp olan geleneksel bir romantik komedide bir araya getiren “Cennete Bilet” (Ticket To Paradise), Hollywood’u saran nostalji rüzgarlarının son örneklerinden biri. Sırtını Julia Roberts ve George Clooney’nin star karizmasına dayayan film, türe dair yeni bir söz söyleme niyetinde olmadan, 1990’lardaki ve 2000’li yılların başlarındaki yıldız oyunculu ana akım romantik komedilerin hissiyatını özleyen seyirciye kucak açıyor.

    “Cennete Bilet” daha önce Ocean’s serisinde çift olarak izlediğimiz, Julia Roberts ve George Clooney’nin ilk romantik komedi filmi. Bu kez karşımıza, 25 yıl önce evlenmiş ama yalnızca 5 yıl evli kalmış, birbirlerinden nefret eden ve tek kızları haricinde herhangi bir ortak noktası olmayan bir çift olarak çıkıyorlar. Didişmeden en ufak diyaloğu bile yürütemeyen David ve Georgia, kızları Lily’nin (Kaitlyn Dever) mezuniyet töreninde mecburen birbirlerine katlanmak zorunda kalır, ama bu sadece başlangıçtır. Yalnızca birkaç hafta sonra, Bali’ye tatile giden ve burada tanıştığı deniz yosunu çiftçisi Gede (Maxime Bouttier) ile evlenme kararı alan kızlarını durdurmak için yeniden bir araya gelmeleri, üstelik bu kez düşmanlığı bir kenara bırakıp iş birliği yapmaları gerekir.

    Yeni mezun kızlarının, önünde uzanan parlak hukuk kariyerini bir kenara bırakıp dünyanın öbür ucunda yeni tanıştığı biriyle evlenmesine sıcak bakacak pek fazla ebeveyn bulamayız; ama Georgia ve David’in temel motivasyonu kızlarının, kendilerinin yaptığı hatayı yapmasını engellemek. Dolayısıyla filmde Bali’nin (çekimler Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle Bali’de değil, Avustralya Queensland’de gerçekleştirilmiş), karizmatik yıldızlarımıza güzel ve egzotik bir arka plan oluşturmak dışında pek bir önemi yok aslında.

    Yönetmen Ol Parker, senaryosunu Daniel Pipski ile birlikte kaleme aldığı filmin gücünü güzel insanlar, güzel mekanlar, eğlenceli sahneler formülüne dayandırıyor. Filmin ilişkiler, evlilik ve ebeveynlik üstüne söylemeye çalıştığı sözlerse genellikle havada kalıyor. Diğer yandan "Cennete Bilet"in vadettiği eğlence konusunda da yenilikçi ya da cesur olduğunu söylemek mümkün değil. Clooney ile Roberts’ın karizması, yeterince romantik ya da yeterince komik olmayan sahnelerin boşluklarını doldurmaya her zaman yetmiyor. Lily ve Gede’nin inandırıcılıktan uzak aşkı, bu aşkın yalnızca hikayenin esas kahramanları David ve Georgia’nın bir araya gelmesi için tasarılanmış yapay, itici bir güç olduğunu sürekli hatırlatıyor. Evet, esas mesele David ve Georgia’nın yeniden bir araya gelip gelmeyeceği ve filmin Lily ve Gede aşkına ayıracak çok fazla zamanı yok. Ama genç çiftin sonunun ne olacağını hiç umursamadan, David ve Georgia’nın hikayesine adapte olmak da biraz zor oluyor.

    Romantik komediler, izlerken mantığımızı askıya alabildiğimiz ölçüde keyifli olan modern peri masalları aslında ve ilk görüşte aşk, evlilik hikayeleriyle dolular. Hatta David ve Georgia’nın filmin başında dinlediğimiz hikayesi de bunun bir örneği. Senaryonun boşluklarını görmezden gelmemizi, o büyük aşklara inanmamızı sağlayan şey çiftin uyumu oluyor çoğu zaman, ancak ne yazık ki “Cennete Bilet”te bu yok. George Clooney ve Julia Roberts arasındaki uyum ise, boşanmış ve sürekli atışan bir çift olarak oldukça güçlü. Screwball komedisinin başarılı mirasçıları olarak görebileceğimiz ikilinin birbirilerine karşı olan hislerinin içlerinde bir yerlerde hala kuvvetli olduğunu en başından beri biliyoruz. Ama film, esas çiftimizin küllerinden doğan aşkını seyirciye yansıtmaları için yeterli imkanı tanımıyor. 

    “Cennete Bilet” her şeye rağmen, büyük beklentilerle izlenmediğinde eğlenceli vakit geçirmenizi sağlayacak bir film. Nerede o eski romantik komediler diyenlerdenseniz aradığınızı bu filmde bulmanız mümkün. Filmin gücü yıllar sonra gelen bir romantik komedi klasiği olmasına yetmese de; o filmlere ait hisleri, tanıdık ve sürprizsiz sınırlar içinde olmanın rahatlığını yaşatmaya yetiyor. Sinemanın son yılları düşünüldüğünde, kendisine yalnızca dijital plaformlarda yer bulabilecek bir yapımı perdede görebilmek de bu hissiyatı besleyen en büyük artılardan biri. Üstelik filmin sonunda, yüzünüze bir gülümseme oturtacağı garanti olan bloopers kısmı bile var... 

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top