merak ediyorum..yeni dünyanın sembolü ikiz kuleler yıkılmadan önce bu filmi izleseydim şu anki ruh halinde mi olacaktım?... filmin gösterime girdiğin günler, fırtına öncesi sessizliği yaşadığımız günlermiş meğer..sevin okyay'ın yazısında " ne idüğü belirsiz" bir film olarak tasvir ediliyordu: kod adı kılıçbalığı...
şunu bilir şunu söylerim ki, beni belki de -üstüne basa basa söylüyorum-, şu anki olağanüst durum nedenile belki de, ters yüz eden bir filmdi...tamamen mecburiyetten ve alternatifsizlikten gittiğim bu filmin, beni bu satırları yazmaya zorlayacağını tahmin etmezdim...ki dominic sena'nın da bu filmi çekerken böyle bir etki bırakmayı düşündüğünü sanmıyorum...filmi, yaşamın içinden alıp çıkarırsanız geriye yine kof aksiyon gösterileri kalıyor...hani bi zamanlar, " aman ne saçma şey....hiç otobüs havada uçarmıymış, hiç helikopter gökdelene çarparmıymış, hiç böyle terörist olur mu, adamın işi gücü yok amerikayı yok edecek hıhhh!" dediğimiz sahneler...yaaa, oluyormuş demek ki...bundan sonra her "zor ölüm" izleyişimde, derinden bir saygı duruşuyla eğilicem önünde...
kod adı kılıçbalığı, bence yapımcısı yönetmeni ve oyuncularının bile farkında olmadığı kadar etkileyici bi film... (hatta öyle etkili bulunmuşki heralde, amerikadaki olayların ardından film ingilterede gösterimden kaldırıldı)
salt bir aksiyon gösterisi olarak bakalım... bence sinema tarihinin enn etkileyici patlama sahnelerinden biri var...hani imax teknolojisine falan gerek kalmadan içinde oluyosunuz olayın...ama sesi iyi olan bi salona gitmeye özen gösterin... ve finaldeki inanılmazzz (ama new york olayından sonra bal gibi de inanılır) sahne...izleyin görün derim...ve diğer sulu zırtlak aksiyon filmlerinden bence en dikkat çeken özelliği, gereksiz yere bi sürü espri yapılmamasıydı...ki bence john travolta tam da buna uygun bi oyuncu...60 saniye filmini izlemedim ama, yönetmen gerçekten başarılı...
gelelim olayın felsefi ya da onların açısından bakarsak, deriin devlet boyutuna... john travolta, amerika'nın abdullah çatlısı bir anlamda...amerika'yı, teröristlerden korumak uğruna (güüya) yine amerikayı yerle bir etmekten geri kalmayan, amerikalıları öldürmekten çekinmeyen ve dahası amerikayı soymayı erdemden sayan bir tür nevrotik kişilik... önüne çıkan her engeli de yok etmek görevleri arasında...çünkü ona göre 200 milyon amerikalı için 200 kişiyi feda etmek bişey sayılmaz...zaten filme yönelen eleştiri okları da bu yaklaşımdan kaynaklanıyor...ama ben yönetmenin, teröre karşı terör fikrini desteklediğine inanmıyorum...çünkü bence yoruma açık sona eriyor film... ama belki john travolta'nın filmin başında, hollywood yapımlarıyla ilgili yorumlarda bulunduğu bölümde, "filmin sonunda hep iyiler kazanır" demesi de kafamı karıştırmıyor değil...
ve gelgelelim beni asıl etkileyen şeye...serde matrix hayranlığı olunca filmin ana temasından etkilenmemek de mümkün olmuyor..." beynin, sadece gözünün gördüğüne, kulağının duyduğuna inanır"...evet, gerçek ise, beyninin algılandığından çok farklı olabilir...tıpkı matrix, memento ya da kod adı kılıçbalığı'nda olduğu gibi...
bu filmin beni bu kadar etkilemesinde, meşhur terör eylemlerinin etkili olduğundan bahsetmiştim...yani olaylar olmasaydı ben belki sıradan bir komplo teorisi aksiyonu olarak bakacaktım bu filme...ama hangisini tercih edersin diye sorarsanız..bu filmi es geçmeyi, derdim doğrusu...
şu var ki...kod adı kılıçbalığı, sıradan bir "aksiyon" ya da "komplo teorisi" ya da "şu teknoloji de nelere kadir yarabbi " filminden çok öte bi şey...denedim gördüm...ve de hissettiğim tek şey ürperti tm bu olanlar karşısında..çünkü malesef düğmeye basıldı...ve diliyorum ki, bundan sonra göreceğimiz ve duyacağımız şeyler, beynimizin birer aldatmacası olsun bize..
tai_fun@mynet.com