Hesabım
    Ren Altını
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Ren Altını

    Dikkat! “Tehlike” İçermektedir

    Yazar: Onur Kırşavoğlu

    Hemen her filminde olduğu gibi, yine büyük tartışmalara sebep olan Altın Eldiven filminden üç yıl sonra Fatih Akın salonlara geri dönüyor ve Ren Altını (Rheingold) ile izleyiciyi selamlıyor. Ülkemiz prömiyerini geçtiğimiz aylarda düzenlenen 42. İstanbul Film Festivali’nde yapan film, İran asıllı bir Kürt olan, gettodan popülerliğe hızlı bir tırmanış yaşayan ve bu tırmanış esnasında suç basamaklarına da aynı hızda uğrayan Xatar (Giwar Hajabi) adlı bir hip-hop yıldızının hikayesini anlatıyor ve hikayeyi şarkıcının kendi anılarından yola çıkarak yazdığı kitabından oluşturuyor. Başlıca rollerinde Emilio Sakarya, Mona Pirzad ve Hussein Eliraqui’nin yer aldığı filmde Uğur Yücel’in de önemli bir rolü bulunuyor diyelim ve filme geçelim.

    Ren Altını denince akla ilk olarak, Richard Wagner'in librettosunu yazdığı ve bestelediği Nibelung Yüzüğü epik dörtlüsünün birinci kısmı geliyor. Fatih Akın da filmin isminde soygun göndermesiyle birlikte bu ölümsüz eseri tercih etmiş. Kürtçe karşılığı tehlike anlamına gelen bir lakaba sahip olan Hajabi, kendi otobiyografisinden yola çıkarak yazdığı eserle ve yapım aşamasındaki çalışmalarıyla Akın’a senaryoda da yardımcı olmuş. Filmin ilk çeyreği, Xatar’ın küçüklüğüne odaklanıyor. Önce rejim değişikliği, daha sonra çıkan savaş her şeyi değiştiriyor. Ancak, ailesinin sahip olduğu saygınlık paralel olarak kendini Avrupa’da yaşam mücadelesinin içinde buluyor. Babasının beklenmedik kararları aileyi dibe sürüklüyor. Bu gelişmelerin ardında Xatar, gençlik yıllarında önce suça, daha sonra organize suça ve en nihayetinde küllerinden doğarak üne kavuşuyor. Tabii ki filmin bu hikâyeyi aktarışında önemli manevraları ve bu manevraların farklı anlatımları mevcut. Onlar da Akın sinemasının alameti farikalarıyla karşımıza çıkıyor.

    Filmin başlarındaki politik bölümler, göçmenlik yolundaki sıkıntılar ve ailenin çöküşü en zayıf anlar olarak karşımıza çıkıyor. 30-40 sene önceki biyografi filmlerini andıran diyaloglar ve oyunculuklar filme total puanda büyük zarar veriyor. Baba karakterinin makyajı ve hikayeye konumlandırılışı da karikatürize duruyor ve zayıf halka olarak hafızalara kazınıyor. Suça bulaşılan ikinci bölüm, Akın’ın sinemasına has kültür karmaşasının temsili anlamında iyi kotarılmış ve filmi yavaş yavaş kendine getiriyor. Üçüncü bölümde ise Guy Ritchie filmlerini anımsatan bir mizah ve tempo hikayeye hakim oluyor. Bu anlar da oldukça eğlenceli ve merak uyandırıcı. Xatar’ın hem müzisyen hem de bir suçlu olarak ün yaptığı anılar da bu bölüme denk geliyor. Final yolunda Akın senaryoyu ve tempoyu iyice toparlıyor. Uğur Yücel, bu anlara eğlenceli performansıyla renk katıyor.

    Filmin kimi izleyiciye iyi gelecek, kimi izleyici içinse handikapa dönüşecek yönü hem anlatı hem de türleri kullanma konusundaki kalabalıklığı. Politik türde başlayan ve ara ara bu durağa uğrayan hikaye, Ortadoğu meselelerine de göz kırpıyor. Göçmenlerin sorunları ve dışlanmışlıkları geniş bir yer alırken, organize suçlar ekseninde irdeleniyor. Gelenekçi yapıdaki bazı aile tahlillerini gördüğümüz bölümler ise biraz aşka, biraz müziğe ve bolca eğlenceye dönüşüyor. Daha sonra ise bütün bunlar bir biyografi anlatısı olarak vücut buluyor. Hal böyle olunca da bu karmaşa biraz çorba hissiyatı veriyor ama bazı bölümler yukarıda bahsettiğim gibi olunca totalde ortaya izlemesi keyifli bir iş çıkıyor. Uzun süresini hissettirmeyen, klişelere ve karikatürize geçişlere göz yumulduğunda epey keyif alınacak bir biyografi var karşımızda. Fatih Akın’ın röportajlarında her zaman bahsettiği boks aleminden ve hip-hop kültüründen beslenen dostları da ufak göndermelerle filmdeki yerini almış ve eğlenceyi artırma konusunda katkı vermişler.

    Son tahlilde, eğlencelik ve biyografik türlerdeki filmlerden hoşlananların keyifli vakit geçireceği bir film olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Suç filmleri ve hip-hop kültürüne aşina olanların da aynı keyfi alacağı aşikar. Fatih Akın sineması içerisinde elbette farklı yerde duruyor. Duvara Karşı ya da Yaşamın Kıyısında gibi beklentilerle salona gitmemek gerekiyor ama çok kültürlülük ve bunun yarattığı karmaşaları iyi analiz eden ve hatta yaşayan biri olan Fatih Akın bu konuda yine geçer not almayı başarıyor. Xatar müziklerini ve hayat hikayesini bilmeden izlemek de filmin etkisini olumlu yönde artırıyor. Yükseliş ve suç anlarındaki çoğu manevra benim için sürpriz oldu ve bazıları ziyadesiyle eğlendirdi. O sebeple henüz Xatar’la tanışmadıysanız bunu Ren Altını filmine ve sonrasına bırakmanızda fayda var.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top