Hesabım
    Asteroit Şehir
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Asteroit Şehir

    "Uykuya dalmazsan, uyanamazsın"

    Yazar: Hande Kara

    Wes Anderson filmlerine aşina değilseniz ya da ilk kez bir Anderson filmi izleyecekseniz Astreoid City kesinlikle doğru bir tercih değil. Zira Anderson’ın ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yapan bu karantina ütopyası bir Wes Anderson filmi için bile fazla stilize.

    Evet Anderson mini evrenler yaratmak konusunda oldukça başarılı bir isim, ancak iş bu filmin hikaye kısmına geldiğinde orada renk biraz değişiyor. (Biraz dediğime bakmayın, instagram’ın meşhur orange&teal tonlu filtrelerinden bahsediyorum.) Zaten Anderson hikayeyi çok da önemsemediğini, filmin bir repliği ile açık ediyor. Hatta bizzat senaristin yazım sürecinden bahsettiği açılış sekansıyla bu acılı süreci ve hikayeciliği adeta reddediyor. Peki geriye ne kalıyor? Anderson filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz oyuncular, stilize setler, kusursuz makyajlar, iyi giyimler, bölünmüş ekranlar, ayrıntılı kamera hareketleri, renkli ve siyah beyaz arasındaki geçişler. Bu noktada ister istemez "sinema bu mu?" sorusunu sormak zorunda hissediyorsunuz kendinizi. 

    Siyah beyaz bir görüntüde bir anlatıcı (Bryan Cranston) ile izlemeye başladığımız film, anlatıcının bize oyun yazarı Conrad Earp’dan (Edward Norton) bahsetmesiyle açılıyor. Anlatıcı birazdan izleyeceğimiz oyunun Eylül 1955’te bir gün, onun ertesi günü ve bir hafta sonrası bir günden oluşan üç perdelik bir oyun olduğunu söylüyor. Ve akabinde siyah beyazdan renkliye geçerek; Kaliforniya Nevada’da bulunan hayali kasaba Astreoid City’ye giriş yapıyoruz. Bir grup zeki ergen ve onların ailelerinin giriş yaptıkları kasabada bilimsel keşifler yapan ergenler için bir ödül töreni düzenlenecektir. Bin yıl önce bir asteroidin düştüğü kasaba, o gece uzaylılar tarafından ziyaret edilir ve uzaylının astreodi alıp kaçmasının ardından, kasaba giriş çıkışlara kapatılarak karantina altına alınır.

    Ana karakterlerden birini canlandıran Jason Schwartzman üç kızı ve bir oğlu ile kampa gelen ve eşini çok kısa süre önce kaybeden bir adamdır. Çok ünlü bir film yıldızı olan ve eşini kaybetmiş olan Midge’i canlandıran Scarlett Johansson da kızı Dinah ile kampa gelmiştir. Karşılıklı bungalowlarda kalan ve camdan cama birbirleriyle konuşan bu iki insanın ortak bir acıları olmasına rağmen, hiçbir duygu belirtisi göstermeden etkileşimde bulunurlar.

    Bu özete baktığımızda hikayesi olan bir film izleyeceğimizi düşünsek de, aralarında Steve Carell, Maya Hawke, Tom Hanks, Matt Dillon, Willem DafoeTilda Swinton gibi ünlülerin hiçbiri bir karakter haline gelmiyor, anlamsızca konuşmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Ruhtan, bedenden, duygudan yoksun, adeta birer vitrin mankeni olarak kullanılıyorlar. 

    Asteroit Şehri; İkinci Dünya Savaşı'nın üstün gücü olan ülkenin ahlaki temsilinin gerçekten yaratıldığı dönem olan Amerikan 50’li yıllarının ve batının gözünde merkez olacak sinematografik ve kültürel imgelerin de tanımlandığı bir altın çağın bir yansıması. Marilyn Monroe, Elizabeth Taylor ve Marlon Brando tişörtleri, Hitchcock sineması ve oradan Kim Novak, Jason Schwartzman’ın canlandırdığı baş karakterin soy ismi olan Steenbeck (John Steinbeck), senarist Conrad Earp’in adı (Wyatt Earp) ve adeta Looney Tunes çizgi filmlerinden çıkmış gibi duran çöl tasarımı, bir çırpıda sayabileceğimiz referanslar. Tüm bu tasarımın renkliliğine rağmen, hikayenin özünde yas ve ölüm var. 

    Filmin sonlarında, film içinde film olarak gördüğümüz balkon sahnesinde, öncesinde sadece bir fotoğraf karesinde gördüğümüz Steenbeck'in merhum karısı olarak Margot Robbie arz-ı endam ediyor. Robbie’nin hemen arkasındaki panoda gördüğümüz “Bir Narsistin Ölümü” yazısı adeta Anderson’ın kendisine ağıtı gibi. Umarız Anderson’ın burada anlatmak istediği; artık donmuş bir ölüm katılığını andıran, basmakalıp hileler, kasvetli karikatürlere dönüşen eskizler ve teknik virtüözlükle bu işin yürümeyeceğinin farkına varması ve kendini bir süre nadasa almasıdır. Zira filmin karakterlerinin de bir ara sürekli tekrar ettiği gibi; “uykuya dalmazsan, uyanamazsın.”

    Hande Kara

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top