Hesabım
    The Mother
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    The Mother

    Katil de olsa anne, anne midir?

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Dikkat: Eleştiri yazısı mecburen sürpriz bozanlar içermektedir…

    Jennifer Lopez'in başrolünde olduğu The Mother, globalde “Anneler Günü” öncesinde, gergin ama umutlu ülkemizde ise bu duygusal günü gölgede bırakan seçim hafta sonunda Netflix’te yayına girdi. Aksiyon gerilimi türünde seyirci karşısına çıkan film, soft ve romantik komedilerden aşina olduğumuz Lopez’i oyunculuk kariyerinde neredeyse ilk kez bu kadar ciddi ve sert bir role koyuyor desek, herhalde yanılmış olmayız.  

    Yönetmenliğini Niki Caro’nun üstlendiği ve Misha GreenAndrea Berloff ve Peter Craig tarafından senaryosu yazılan yapım, Lopez’e ‘bir ölüm makinesi olarak donatılmış anne’ rolünü biçiyor. Öyle ki aslında karakterinin adı bile sadece The Mother/Anne olarak geçiyor. Bir FBI sorgu sahnesi ile başlangıcını yapan film, daha ilk dakikalarında silahların ve keskin nişancıların acımasızca konuştuğu bir aksiyonunun seyirciyi beklediğini gösteriyor. Silah sesleriyle kesilen konuşmalardan anlıyoruz ki “karnı burnunda anne karakteri” muhtemelen karnındaki çocuğunu korumak için FBI ile bir şeylerin pazarlığında; ve onu bu masaya oturtan esas derdi ya da suçun ne olduğunu filmin akışında uzunca bir süre öğrenemiyoruz. Bu bağlamda aslında senaryonunun karakterini iyice yalnızlaştırdığını da dile getirebiliriz.

    Evet, annenin ruhsuz ve duygusuz bir suikastçi kadın olarak resmedildiğini anlıyoruz ve Jennifer Lopez aslında karakterine inanmamız ve hatta özdeşlik kurmamız için fazlasıyla çabalıyor ama bir şekilde hikayenin akışı karakterin tutarlılığı kadar sabit kalamıyor. Karaktere ve onun soğukluğuna çok fazla odaklanıldığından ötürü annenin çevresinde şekillenen olaylar döngüsünün anlatımı biraz fazla havada kalıyor. Örneğin, işbirlikçileri Hector’un ve Adrian’ın hikayelerini hep tek taraflı dinliyoruz. Üstelik biraz daha deşilse hikayenin heyecanını daha da tırmandıracak pek çok detay kullanılabilecek iken, bu tercih bilinçli olarak reddediliyor resmen. Olay örgüsü bu şekilde kurgulanınca, bu karakterleri canlandıran oyuncular da, özellikle Hector’da Gael Garcia Bernal’ın oyunculuğu, kelimenin tam anlamıyla çatır çatır harcanıyor. Üstelik kısa süreli göründüğü sahnelerinde bile teknik açıdan nefis bir işçilik kullanımı olsa da hikaye akışının yoksunluğu maalesef görsel keyfin önüne geçiyor.

    Benzer bir tutum bir tık daha uzun seyrettiğimiz ve Joseph Fiennes'ın oynadığı daha da kötü adam Adrian için de geçerli. Zira Adrian, o kadar karton bir kötü ki tazı tut- fare kaç oyununda bazı terse düşüren hamleler olsa da hikayenin sonunu iyi-kötü tahmin edebiliyoruz. Bu manada başta Jennifer Lopez'in kendini ve kariyerini aşmaya çalışan performansına ve diğer yardımcı oyuncuların yetkinliğine rağmen The Mother hikaye sürükleyiciliği olarak maalesef sınıfı geçemiyor. Öte yandan senaryonun öykü derinliğinden ziyade esas yaslandığı aksiyon sahnelerinin gücü de yer yer havada kalıyor. Kullanılan bazı geniş kamera açıları, bazı planlardaki estetik ve şiirsel anlatılar genel bütün içerisinde tek tük dokunuşlar olarak seyirciyi tebessüm ettirse de filmin ruhu açısından tam anlamıyla karşı tarafa geçemiyor. Örneğin, Lopez’in karakterinin aldığı ağır yaralara rağmen yeniden ve yeniden ayağa kalkabilmesi ya da neredeyse bir müfrezeye karşı tek başına savaşması gibi klişelere ise hiç girmiyoruz. Bunun yanı sıra bu soğuk annenin, diğer bir anne olan beyaz kurt ile kurduğu sessiz bağ, filmin insanlardan öte en etkileyici sahnesi olarak akıllarda kalıyor.

    Filmin belki Lopez dışında en çok öne çıkan karakteri Zeo ise genç yetenek Lucy Paez’in hakkını verdiği bir performans ile hayat buluyor. Neyse ki Zoe’ye yazılan hikayede bu genç kızın henüz 12 yaşında bir ergen olduğu ıskanlanmamış; bir nebze de olsa doğal duygu dünyasına dair detaylar yansıtılmaya çalışılmış. Ama hepsi bir çabadan ibaret kalmış maalesef.

    Her ne koşulda olursa olsun anneliği üstlenme, kimlik/aidiyet ve bir nebze de intikam temaları çevresinde örülen The Mother/Anne bu temaları yüzeysel ve klişe bir şekilde işlemekten öteye geçemiyor. Zoe dışında neredeyse her karakterde karşımıza çıkartılan intikam duygusu sadece şiddetle ifade ediliyor ve karakterlerin vicdanları veya pişmanlıkları herhangi bir şekilde ele alınmıyor. Tam da bu yüzden başta Adrian olmak üzere kötüler karton klişeler olmaktan öteye geçemiyor.

    Toparlamak gerekirse, 12 Mayıs itibariyle Netflix’te yayına giren The Mother/Anne adına düşüp anneler gününde pek anneniz ile seyredebileceğiniz bir film değil; özellikle annenizin şiddet ve kan görmekten haz etmeyen bir sinema tercihi varsa. Jennifer Lopez'in hayranlarını dahi şaşırtacak bir performans ile ortaya koymaya çalıştığı The Mother, senaryo akışı ve karakterlerin derinliği açısından bu şansı ıskalayan ama hafta sonu vakit geçirmelik olarak izlenebilir bir yapım; daha fazlası değil.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top