Gerçek olaylardan esinlenilerek "kurgulanılan" senaryosunu da, Jesper Fink ve Maya Ilsøe ile birlikte kaleme alan Danimarkalı sinemacı Charlotte Sieling'in yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Margrete den første / Margrete: Queen of the North"; biyografik bir tarihi drama olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, yaklaşık 9.8 milyon ABD dolarlık bir bütçeyle çekilerek; gerek kostüm tasarımı ve gerekse de mekan düzenlemeleri açısından, doyurucu bir sanat tasarımı görüntüsü sergilemesine karşın...
Talihsiz bir şekilde...
Covid-19 pandemisinin pençesine takılıp kalmış olan, Danimarka yapımı bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Film...
8 yaşındaki Danimarka prensesi Margrete'in (Nicole Rosney); babası Kral Valdemar IV Atterdag'ın (Pavel Mysliik) 1361 Visby Muharebesi'nde kazandığı zaferin ardından dökülen korkunç miktardaki kana...
Düşmanlarının damarlarından boşalan kana bezenmiş ellerini...
Kendisine miras bırakacağı, parmağındaki kraliyet yüzüğünü çıkartarak yıkarken tanıklık ettiği bir sahne ile başlıyor...
***
- Hardangervidda Norveç, 1402 -
Tarihi detaylar bağlamında...
"I. Margrete (Trine Dyrholm), Danimarka, Norveç ve İsveç'i; evlat edindiği oğlu Kral Erik (Morten Hee Andersen) aracılığıyla, tek başına hükmettiği...
Kalmar Birliği adı altındaki barışçıl bir Birlikte topladı...
Ve...
Yüzyıllardan beri ilk defa da, İskandinav ülkeleri arasında barış hakimdir..."
***
Şimdi de aynı Kraliçe Margrete...
Almanların, kendilerine saldırısının önüne geçmek amacıyla; çok güçlü bir Birlik Ordusu kurmanın peşindedir...
Ve...
İlkbaharda da, Kral Erik; İngiltere prensesi Philippa (Diana Martinová) ile nişanlanacaktır...
***
Böylelikle de...
Margrete'in düşüncesine göre...
Dostu düşmanı çatlatırcasına...
İngiltere ile askeri ittifak yapılmasının, önü açılmış olacaktır...
***
Margrete'in, İsveç, Norveç ve Danimarka Konsey Başkanları ile yaptığı toplantının finalinde...
Kendisinin 400, kilisenin de 800 askeri finanse edeceğini açıkladığında...
Diğerlerinin de katılımıyla...
Birlik Ordusu kurulmuş olur...
***
- Kullen, Scania Danimarka -
Almanlarla ticaret yapılmaması talimatını veren Margrete; Visby ve Gotland limanlarını da, Alman gemilerine kapattırdığı korsan Roar'ın (Linus James Nilsson) elindeki İsveçli kadın esir Astrid'i de (Agnes Rase)...
Cezası asılmak olan...
Tecavüzün yasaklandığı Birlik yasaları uyarınca...
Kendisinin elinden alır...
***
Ardından da...
İskandinav Birlik Ordusu'nun kuruluş müjdesini vermek gayesiyle...
Birlik sürecindeki en büyük destekçisi...
Peder'in (Søren Malling) kilisesine uğramayı da ihmal etmez...
***
- Kalmar, İsveç Üç ay sonra -
Sir William Bourcier'ın (Paul Blackthorne) liderlik ettiği, Kral IV. Henry'nin kızı İngiltere Prensesi Philippa ile maiyetindekiler...
Kraliçe Margrete, Kral Erik ve Birlik Konseyi Başkanları'nca karşılanmakta...
***
Sonrasında da...
Yemekli bir balo ile ağırlanmaktadırlar...
***
Ancak...
Margrete'in 15 yıl önce ölmüş olan öz oğlu Kral Oluf Hakonsen ile Prusya'da karşılaşıp...
Onu yanında getirerek, Smedby'daki bir handa; adamlarıyla birlikte bıraktığını iddia eden Norveç Konseyi Başkanı Asle Jonsson (Bjørn Floberg), bu kutlamaya katılmakta...
Ziyadesiyle gecikmiştir...
***
Fakat...
Margrete'in, 15 yıl sonra aniden çıkıp gelen yahut da getirilen bu genç adamın; oğlu olup olmadığına dair ciddi şüpheleri bulunsa da...
Peder'e ve Norveç dışındaki Konsey Başkanları'na göre...
Tam da bu önemli güne denk getirilmiş...
Arkasında "Töton Şövalyeleri'nin (Teutonic Knights)" olduğu, apaçık ortada olan...
Bir tezgahtan, çok da öte bir şey değildir...
***
Ve...
O nedenle de...
Başta Asle ve adamları olmak üzere...
Herkes ağzını kapalı tutmalıdır...
***
Ama...
Ne yazık ki haber, öylesine büyük bir hızla yayılmıştır ki...
Sir William Bourcier'da mecburen...
Beraber dans ettiği Kraliçe Margrete'e, bu söylentinin mahiyetini sormak durumunda kalmıştır...
***
Üstelik de...
Saray çalışanları dahil, balodaki hemen herkes...
Bu konuyu konuşuyorken...
***
Zira...
Bu dedikodu...
İngiltere ile İskandinav Birliği arasındaki müzakerelerin...
Aynen Almanya'nın istediği biçimde...
Tıkanıp kalmasına yol açacakmış gibi durmaktadır...
Dakika 30...
***
Ne yazık ki...
Bugüne kadar, ardındaki esrar perdesi aralanamamış olan...
Böylesi bir saray entrikasına, kolaylıkla tanık olunamayacağını tahmin ettiğimiz filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; şaşkınlık içinde izleyeceklerinden şüphemiz bulunmayan, 90 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,