Lars Von Trier, yeni üçlemesinin ilk ayağında yine seyircisini her yönden allak bullak eden (özellikle mekan kullanımında) bir filmle karşımıza çıkıyor. İlk yarısı oldukça yorucu (özellikle kamera kullanımıyla) olan, çok farklı ve usta işi bir film 'Dogville'...(6/10)
benim için tuhaf bir deneyim oldu dogville. 9. Bölüm’e kadarki kısımdan hiç hoşlanmadım diyebilirim. Rahatsız olduğumdan değil, sinemasından ve anlatımından. Mekan kullanımı gerçekten çok başarılı. Ama Lars Von Trier’in o alışık olduğumuz kamera ve kurgu kullanımı, beni ilk kez bu denli rahatsız etti. Açıkça kötü buldum.Ancak 9. Bölüm’de, hatta tam olarak Kidman ile James Caan’ın arabadaki diyalog sahnesinde tüm film benim için değişti. Hiçbir sinemasal atraksiyonu olmasa da bence gerçekten müthiş bir sahne ve bütün filmin gücünü arttırdı benim gözümde. Yalnız, takıldığım bir nokta var. Bunun bir Amerika üçlemesinin ilk filmi olduğunu biliyoruz, zaten son jenerik de buna vurgu yapıyor. Ama bence bu film Amerika’dan ziyade hıristiyanlık ve din üzerine bir film (hatta bana sorarsanız Amerika üzerine hemen hiçbir şey söylemiyor, belki dalga geçmek dışında).Bahsettiğim diyalog sahnesi ve tüm final gerçekten dini perspektiften yaklaşıldığında dehşet verici şeyler söylüyor. Ve evet, tam da Rassale’in dediği gibi, ilahi adaletin gazabını hak eden zavallı köpekleriz biz faniler, Lars Von Trier’e bakılırsa. Ve bu koyu katolik adamın tavrı hakkında nasıl hissetmem gerektiğini bilemiyorum. (Üzerinden zaman geçtikçe nefret etmem olası.) Ama filmin çok güçlü olduğu muhakkak...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.