Senaryosunu da, hikayesini de yazdığı aynı isimli kendi kısa filminden (2016) uyarlayarak Eric Havens ve Eric Stolze ile birlikte kaleme alan Jill Gevargizian'ın yönetmen koltuğunda oturduğu “The Stylist”:
Tek başına yaşayan güler yüzü, soğuk kanlılığı ve göze batmayan sıradan karakteri nedeniyle kimselerin dikkatini çekmeyen psikopat bir kuaförün kanla bezenen öyküsüne odaklanıyor...
Evet korku sinemasını yakından takip eden sinemaseverler, filmde anlatılan kafa derisi yüzme mevzusunun özgün olmadığını biliyorlardır zaten...
Özellikle de 1980 tarihli "Maniac" ile onun 2012 de çekilen "remake" versiyonunundan haberdarlar ise...
Eminiz korku kategorisinin iflah olmaz meraklıları, bu filmlerden en bir tanesini muhakkak izlemişlerdir de...
Fakat hemen belirtelim ki, bu durum bile kimseyi, bu filmi de izlemekten alıkoymamalı...
Çünkü başroldeki eli makaslı psikopat Claire'i canlandıran Najarra Townsend rolüne, "cuk" diye oturmuş...
Gelin isterseniz biraz daha yakından bakalım filmimize...
Saçlarına rötuş boyası yaptırtmak isteyen, iş seyahatindeki grafik tasarımcısı Sarah (Jennifer Seward), kendisine şarap da ikram eden Claire'in kuaför koltuğuna kurulur...
Kurulur kurulmasına da; şarabına konulan ilacın etkisiyle derin bir uykuya dalan Sarah, kafa derisi yüzülerek alınan saçları ile psikolojik sorunları tavan yapmış olan Claire'in koleksiyonuna katılan en yeni kurbanı olmuştur...
Zira Claire, aldığı saçlar sayesinde kendini, kurbanlarının ilginç ve değişik bulduğu kişilikleri ile özdeşleştirerek, bir anlığına da olsa kendi dünyasından uzaklaşmaya ve bu şekilde de rahatlamaya çalışmaktadır...
Neyse...
Sabahları, kendisine her zamanki sevecenlikle yaklaşan Dawn Nelson'ın (Sarah McGuire) işlettiği Cafe'den satın aldığı çay ile günlük rutinine başlayan Claire'den, Charlie (Davis DeRock) ile evlilik arifesindeki devamlı müşterilerinden Olivia (Brea Grant), ısrarlı bir biçimde gelin saçı (bizdeki adıyla gelin başı) yapmasını istemektedir...
Üstelik de Claire'in gelin saçı yapmadığını biliyor olmasına karşın...
Artık o an için aklından ne geçtiyse Claire'in, Olivia'nın bu talebini geri çevirmez...
Ve ertesi sabah Claire'in koltuğuna oturarak saçlarını bir güzel yaptıran Olivia, ortaya çıkarttığı şaheserini bir de düğünde giyeceği gelinliğin üzerinde görmesi için Claire'i akşama evine davet eder...
Ki böylelikle de aslında, Claire'in aklına karpuz kabuğunu düşürenin de bizzat Olivia'nın kendisi olduğunu da öğrenmiş oluruz...
Ne güzel değil mi?
Geç saatlere kadar çalışan Charlie'de evde olmadığına göre bu kez de gelin kimliğine bürünme avantajı, tam da ayağına kadar gelmiştir Claire'in...
Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Claire, kaptığı bir şişe şarap ile Olivia'nın kapısına dayanır...
Ama Olivia'nın da kendisi gibi babasız büyüdüğünü anlayan ve onu şimdilik hayat da bırakan Claire, kendisinden farklı ve daha mutlu bir hikayeye sahip olan bir başka avın peşine düşer...
Yalnız bu kez, içeceğe koyduğu ilacının dozunu tam ayarlayamadığı için hızlıca ayılarak kendine gelen son kurbanı ile Claire'in arasında yaşanan kafa derisi yüzme sahnesindeki mücadele, kanlı bir "slasher"a dönüşerek filmin gelecek bölümleri hakkında da ön uyarılarda bulunur bizlere...
Henüz dakika 42...
Geride sizleri, Claire'in asabını bozanlar ile yerini almak istediklerinin ortadan kaldırılması hususunda, işlerin hiç de kolay olmayacağı sürpriz bir finale de sahip olan kanlı bir 63 dakika daha bekliyor olacak...
Eğer türün meraklılarından sanız, olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan izlemenizi öneririz...
Keyifli seyirler,