Acıya doğmuş kadın: Dilberay
Yazar: Banu BozdemirDilber Ay’ın acılı bir hayatı olduğunu biliyordum ama filmi izleyince üst üste tokat yedim adeta… Dilberay çok acılı bir hayat hikayesi ve hikayenin büyük bir bölümü gördüğü şiddeti kapsıyor. Organize bir şiddet ordusunun bir kadının hayatını yok etmek için bir araya geldiğini görmek gerçekten de üzücü.
Gerçek bir hayat hikayesi olmasa, şiddet ve kötülüğü abartılı bulacağımız bir film ki çoğu zaman abartılı da buluyoruz. Bütün kötü insanların bir araya geldiğine inanmak da zorlanıyoruz. Gerçi filmde şöyle bir yan var, iyiler çok iyi, kötüler çok kötü. Karakterleri arasında hiç geçiş olmadığı için bu hali sindirmek de zorlanıyoruz. Filmin yönetmeni Hakan Kırvavaç (Ketche) üzerimize abanan senaryoda ajiteye kaçmamak için çok çabalasa da, bazı kareler ve kötülük halinin tekrarı trajikomik olarak yansıyor bize!
Yoksulluğun her detaya sindiği (bu anlamda iyi bir sanat yönetimi var), coğrafyanın kaderden öte vicdanlara saplandığı, kadının yaşamadığı, köle olduğu diyarlara ve zamanlara uzak değiliz ama mütemadiyen bir işkence izlediğimizi söylemek mümkün. Şiddetin abartısı içinde, oyuncuların bir kısmının oyunculuklarının da şaha kalktığını görüyoruz. Keşke biraz daha kısma imkanları olsaymış. Oyunculardan bahsetmişken Dilber Ay’ın babasını oynayan ve geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz değerli oyuncu Ayberk Pekcan’ı anmadan geçmeyelim. Filme katkısı bir hayli fazla…
Filmde kadının ezilmişliği, kadın olmanın anlamı, erkek tarafından kadına yüklenen anlam ve anlamsızlık epey ön planda. Bir kadının hayatının iplerini eline alana kadar geçen zaman epey sancılı. Bir başarı öyküsü olarak nitelendireceğimiz bir hayat öyküsü var karşımızda. Üzülmek ve saygı duymaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Bir kadının kaçmak isteyip isteyip aynı girdaba düşmesi, o çaresizlik hali başarılı bir biçimde içimize işliyor.
Filmde bahsetmek istediğim bir karakter daha var ki… O da ilk kocasının annesi. Nursel Köse'nin hayat verdiği bu kaynana, Dilberay’a kendi annesinden daha yakın, daha anlayışlı, yol çizen, yol gösteren bir kadın. Bunca kötülük içinde onu da abartılı buluyoruz, arkasından hep bir kötülük çıkacak diye bekliyoruz ama öyle olmuyor...
Ne zamanki Dilberay, kendisini sevecek, değer verecek bir erkek buluyor, onunla evleniyor. Film son buluyor. En son klibinin çekimleri ‘Tavukları Pişirmişem’ mutluluk tablosu olarak yansıyor bize. Böyle acılı bir hayatın ardından bir gülümseme görmek iyi gelse de bitmeyen kötülük görüntülerinin bir süre daha zihninizde kalacağı aşikar.
Oyunculuklara gelince… Dilberay’a üç oyuncu hayat veriyor. Gençliğine hayat veren ve filmin büyük bir yükünü sırtlanan Zeliha Kendirci’yi ayrıca başarılı bulduğumu söylemeliyim. Büşra Pekin biraz daha güçlenen Dilber Ay’a hayat veriyor ve Dilber Ay parçalarını başarıyla seslendiriyor.
Dediğim gibi gerçek bir hayat kesiti olmasa abartılı bulacağımız bir film var karşımızda. İşkenceden kurtulmak isteyen bir kadının hep aynı yere dönmek zorunda kaldığı, gerilim havasındaki bu filmi elbette tavsiye ediyorum. Erkek zulmünün son bulması ve kadınların istedikleri hayatı yaşayabilmesi için…
twitter.com/banubozdemir